Ah Şu Gençler!

Ah Şu Gençler!

17 Nis 2025

Murat Mete*

“Günümüz gençliği lüksü seviyor. Davranışları kötü; büyüklerine karşı saygısızlar ve sadece lak lak etmeyi biliyorlar, büyükleri odaya girdiğinde artık ayağa kalkmıyorlar; ana babaları ile çatışıyor, öğretmenlerine kafa tutuyorlar ve sadece tüketmeyi biliyorlar.”

Yıllar önce, mezun olduğum yatılı okula idareci olarak atandığımda katıldığım “Eğitim Yöneticiliği” programındaki bir derste hoca perdeye yukarıdaki sözü yansıttı ve sordu: Bu sözü kim söylemiş olabilir? Ben dahil katılımcıların hepsi “ben, ben” dercesine gülümsedi. M.Ö. 4. Yüzyılda yaşayan Sokrates’e aitmiş bu söz. Aramızda bulunan tarih doktoralı bir katılımcı, “Sokrates’ten iki bin yıl önce Sümerler’de de rastlıyoruz bu tür söylemlere” diye ekledi.

Binlerce yıldır kuşaktan kuşağa güncelliğini koruyan bir tespitle karşı karşıyayız ama sırf “bu gençler” yüzünden çökmüş bir devlet kaydedilmemiş, bildiğim kadarıyla.

Aslında her insanın aynı hayat döngüsünden geçtiği, zamanı geldiğinde bebek, çocuk, genç, yetişkin ve yaşlı olduğu, sırayı hep kendisinden sonra gelen nesle devrettiği göz önüne alındığında yukarıdaki tespitler hepimiz için “bir dönem” geçerli oldu ve olmaya devam edecek.

Ben kuşaklar arasındaki bu ilişkiyi bilgisayarın donanım ve yazılımına benzetiyorum. Nasıl mı? Anlatayım.

Donanım, bilgisayarın fiziksel bileşenleri anlamına gelir. Elle tutulabilir parçalardır bunlar: İşlemci, ana bellek, sabit disk, grafik işlemci, anakart gibi. Yazılım ise bilgisayarın çalıştırabileceği talimatlar ve veri setleridir: Programlama dilleri, yazılım güncellemeleri, uygulama geliştirme araçları vb. Donanım somut, yazılım soyut varlıkları kapsar. Birbirlerinden ayrı olsalar da bilgisayar sisteminin verimli olabilmesi için birlikte çalışmaları gerekir. Yazılım, donanım üzerinde çalışarak talimatları işler.

Bu birliktelikteki can alıcı nokta şudur: Yazılımlar önce geliştirilir ve donanımlar bu yazılımları daha verimli çalıştırabilecek şekilde yükseltilir. Çünkü daha karmaşık işlevlere sahip, daha fazla veri işleyen, daha yüksek çözünürlük ve grafik kalitesi sunan bu gelişmiş yazılımlar daha fazla işlem gücü, bellek ve grafik kapasitesine ihtiyaç duyar. Aksi taktirde bilgisayar “donar” hatta “çöker”.

Aslında burada iki yönlü bir ilişki de söz konusudur. Donanım üreticileri daha güçlü teknolojiler geliştirir. Yazılım geliştiriciler bu donanımın sunduğu yeni olanaklardan yararlanarak yazılımlar üretir. Bu yeni yazılımlar da donanımın geliştirilmesini gerekli kılar.

Oyun dünyasından bir örnek verelim. Döneminin en gelişmiş grafik motorlarını kullanarak geliştirilmiş bir video oyunu sektörde çığır açan bir gerçeklik sunar. Oyunun sistem gereksinimleri o kadar yüksektir ki o dönemki en güçlü bilgisayarlar bile oyunu akıcı bir şekilde oynatamaz. Bunun üzerine ekran kartı üreticileri yeni nesil kartlar geliştirir.

Bir diğer örnek. Bugün pek çok profesyonel tarafından kullanılan tasarım ve video düzenleme araçları yıllar içinde yüksek çözünürlükte içerik işleme, yapay zekâ destekli düzenleme gibi özellikler sundular. Bu yazılımların sağlıklı çalışabilmesi için çok çekirdekli işlemciler, büyük RAM kapasitesi, güçlü grafik işlemciler gerekli hale geldi.

Özetlersek, donanım ve yazılım uyumlu bir çalışma gerektirir. Kullanıcı gereksinimleri ya da taleplerine göre geliştirilen yazılımları verimli bir şekilde çalıştıracak donanımlar geliştirilir. Bu gelişmiş donanımlar sayesinde yazılımların gelişimi devam eder ve bu döngü böyle sürüp gider.

Şimdi, gelelim bahsettiğim benzetmeye. Ben gençlerin oluşturduğu yeni kuşakları yazılıma, önceki kuşakları da donanıma benzetiyorum. Benim de artık bir parçası olduğum önceki kuşak, bizden oldukça farklı olan gençleri tanımak, anlamak ve ona göre tavır almak zorunda. Kanımca, önceki kuşak (donanım) işini düzgün yapmazsa yeni kuşak (yazılım) daha iyiye, daha güzele doğru gelişmeyecektir. Diğer taraftan, yeni kuşak (yazılım) da zamanın gereklerine göre kendini geliştirmezse önceki kuşağın (donanım) onları anlayıp kendilerini geliştirmelerini beklememelidir.

“Bilgisayarın şu oyunu çalıştırabiliyor mu?” sorusunu “X veya Y Kuşağı, Z Kuşağını anlayabiliyor mu?” şeklinde sorsak bir yanıt bulabilir miyiz, bilmiyorum. Ama, Sokrates’ten neredeyse 400 yıl önce (MÖ 7-8. yy) yaşayan ve “Günümüz gençleri öyle umursamaz ki ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Biz büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmemişler. Şimdiki gençler kurallara boş veriyor. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.” diye dertlenen Hesiodos’a 2025 yılından sesleniyorum:

“Endişelenme, her şey yolunda!”

* Dr., Öğretim Görevlisi, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Kuleli Akademi Kurucu Ortağı