2 Eki 2024
Aylin Dağsalgüler
Kota Factory dizisi Hindistan’ın dershaneleriyle ünlü Kota şehrinde üniversiteye hazırlanan öğrencilerin dostlukları ile kaygı ve rekabet içindeki yaşamlarını anlatıyor. Hikaye dizideki esas oğlanın ailesi tarafından Hindistan’ın girmesi en zor okulu olan Indian Institute of Technology’i hedefleyerek Kota’da bir dershaneye yatılı olarak bırakılmasıyla başlıyor. Aslında önce istedikleri dershaneye yeterli puanı olmadığı için alınmıyor, ikinci derece başarısı olan dershaneye geldiklerinde dershane müdürünün tavrı tanıdık geliyor, bir Hint dizisinde Türkiye ile bu derece benzerlik nasıl olur dedirtiyor. Müdürün uyanık tüccar tavrı, başarılı öğrencileri pazarlaması, sıradan bulduğu öğrencilere davranışları hep çok tanıdık.
Kota Factory Netflix’te 5’er bölümden oluşan 3 sezonuyla izlenebilir. Benim Hint dizisi izleme deneyimim daha önce olmamıştı. Kota şehrindeki üniversite adaylarını tam da üniversite tercih döneminde izledim. Dünyanın en iyi üniversitelerine (Harvard, Yale, Stanford gibi) girmekten daha zor olan Indian Institute of Technology nasıl bir üniversiteymiş diye araştırırken Kota şehrine de kuş bakışı göz gezdirdim. Bu dizinin Türkiye’de çok kolay uyarlanabilecek ve yerelleştirme sıkıntısı olmadan çekilebilecek bir dizi olduğunu düşünüyorum. Ama durun, uyarlama için bir konuda sıkıntı olabilir.
Türkiye’de televizyon ekranında ya da dijital platformlarda gençler yeterince temsil edilmiyor. Geçmiş yıllarda gençlik, okul temalı diziler vardı. Aklıma ilk gelenler Kavak Yelleri ve Hayat Bilgisi dizileri. Kavak Yelleri 2007, Hayat Bilgisi 2003’te çekilmiş. Bugünün gençleri için epey eskide kalan diziler. O zamanlardan beri neredeyse hiç gençlik hikayesi izlememiş olmamız dikkat çekici değil mi? Oysaki gençlerin ülke gündemini ilgilendiren pek çok meselesi var. Neredeyse birkaç yılda bir değişen eğitim sistemi, sınav sistemi neden konu olamıyor hikayelere? Neden eğitim sistemindeki her bir bilimsel ve rasyonel uygulamayı kaldırıp hepsinin yerine din dersi konduğunu anlatmak mümkün olamıyor? Ya da neden her ile bir üniversite iddiasının ardından apartmanlarda açılan, adı üniversite olan kurumların gençleri nasıl geleceğe hazırlayamadıklarını anlatmak mümkün olmuyor? Devlet eliyle öğrencilerin teslim edildiği dershanelerin nasıl birer Fetö terör örgütü icraatı olduğu, sonra dershanelerin kapatılıp adı dershane olmadan yeniden nasıl açıldığı da anlatılamıyor.
Hani bir kuşaktan girdikleri sınavlar iptal edilenler diye bahsedilir ya, işte ben onlardan biriyim. Önce ilkokulun 5 yıl olduğu zamanlarda Anadolu ve Fen Liseleri sınavına girdim. Henüz ilkokulu bitirmiştim, pek bir hayat tecrübem yoktu. Biz sınavdayken sınav iptal edilmiş, sınavı bitirip çıkınca okul bahçesinde beni bekleyen anne ve babamın yüzündeki şaşkınlığı görmüştüm. Çocuklarına durumu nasıl açıklayacaklarının şaşkınlığı. O şaşkınlığın bana dünyanın adil bir yer olmadığını öğrettiğini sonradan anlayacaktım. Sınava bir süre sonra tekrar girdik. Bu kez yıllar sonra üniversite sınavından bir gece önce sınavın iptal edildiği haberi geldi. Sorular çalınmıştı. O soruların yıllarca çalındığı konuşuluyor, kim kimin hakkını gasp etti bilmiyoruz. Bunları niye mi anlatıyorum? Gençlerin derdi bitmiyor bu ülkede ama bunlar neden ekranda yok diye sormak için anlatıyorum.
Medya bölümünde okuyan öğrencilere ilk yıllarında verdiğim derste sorarım: siz kendinizi ekranda nasıl görüyorsunuz, gençler sizce nasıl temsil ediliyor? Cevaplar pek iç açıcı olmaz. Ya büyük bir başarı sonucunda haber olurlar (örneğin; Tuğçe dünya gençler satranç şampiyonu oldu) ya da bir kriz haberiyle gündem olurlar (örneğin; gençler yine taşkınlık yaptı!). Dizilerde ya zengin ailelerin tembel çocukları ya da yoksul ailelerin gururlu ama intikam peşindeki çocukları olarak izleriz. Elbette farklı ve iyi temsiller de var ama istisnalar kaideyi bozmaz.
Ülkenin gündelik siyasetinin yarattığı yorgunluk, eğitim sisteminin çarpıklığı, geleceğin belirsizliği, liyakatsizliğin yaygınlığı, ekonomik krizler, ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve belki hepsinin sonunda korku ve endişeyle yaşamak zorunda kalmak ve ülkeden gitme arzusu... Alın size en dramatik hikayelere ana tema olabilecek bazı başlıklar. Ama bunlar anlatılamıyor, çünkü sadece gençler değil hepimiz kısıtlanmış, bastırılmış hissediyoruz.
Eylül ayı sadece öğrenciler ve eğitimciler için değil, medya için de bir yeni yıl başlangıcı gibidir. Okulların açılmasıyla birlikte daha çok televizyon izlemeye de başlarız. Ben bugünden Eylül ayına bakınca en çok eğitim sisteminden çıkmak zorunda kalan 3 milyona yakın gencin haberini hatırlıyorum. Okullarına aç giden, evlerine aç dönen çocukların haberini hatırlıyorum. Okudukları üniversiteleri maddi sebeplerle bırakmak zorunda kalan öğrencilerimin e-postalarını hatırlıyorum. Televizyona bakınca gençleri arıyorum, çok az sayıda temsil edilen genç görüyorum. Ekim ayı zor başladı, kadınların uğradığı şiddet haberleri etkisi altında bugünden Eylül ayına bakınca yazı biraz karamsar oldu. Ama Kota Factory’deki gençlerin dayanışması, tüm zaaflarıyla oldukları gibi onların mücadelesini izlemek yine de umut veriyor. Çünkü hikayeler iyileştirir. Biz de bize ait hikayeleri izledikçe dayanışırız.