Dijital Eğlence Parkında Gürültünün Fişini Çekmek

Dijital Eğlence Parkında Gürültünün Fişini Çekmek

25 Oca 2024

Halil Nalçaoğlu

Yeni yıl hoş geldi. Kozmik evrenin umurunda değil ama benim için yeni yıl bir tür başlangıç. Bu nedenle pek çoğumuz gibi bazı kararlar alıp bunları uygulamak isterim her yıl başlangıcında. Bu yıl aldığım kararlardan biri posta kutumda biriken e-postaları gözden geçirip mümkünse sıfırlamak. Ve her yeni günü sıfır okunmamış e-posta ile bitirmek. Keşke başka bir şey dileseymişim.

Sıfırlama operasyonumun sonucu şöyle: 4116 okunmamış, 1578 silinmiş, 110 çöp e-posta. Önceki haline göre sıfır sayılır. Bu deneyim bana çağımızda e-posta kutusunun sıfırlanmasının imkânsız olduğunu açık bir şekilde gösterdi. Yapabilen var mı bilmiyorum. Sizin posta kutunuz ne durumda? 

Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki çılgın gelişmeler sayesinde işleyebileceğimizin çok üzerinde enformasyona maruz kaldığımız bir gerçek. İnsan beyninin işlem kapasitesi saniyede 60 ila 120 bit olarak tanımlanıyor. Ortalama bir akıllı telefonun işlem kapasitesi saniyede 160 milyar bit olarak hesaplanabilir. Hesabı elmalarla armutları karıştırarak yapmış olabilirim ama amaç bir fikir vermek. Günün sonunda “sözelciyim” ne yapayım?

Dijital çağın omuzlarımıza yüklediği bir başka yük sosyal medyadan aldığımız “bildirimler”. 70-80 bit kapasitenizle o an ilgilendiğiniz bir hesabı takibe alıyor ve bildirimlerini açıyorsunuz. Aradan bir hafta geçiyor bildirim aldığınız hesapla ilginiz kalmasa bile bildirimler yağıyor ekranınıza. Bip, boink, ding, bızt… Geçenlerde telefon ekranıma beraber baktığımız bir arkadaş “Ali Babacan’ı mı takibe aldın hahahaha” dedi. Ben bildirim geldiğini bile fark etmemiştim. Bu bildirim dediğimiz şeyler, malum, telefon ekranının tepesine kibarca iniyor, biraz dinlendikten sonra usulca gidiyor. Babacan’a veda ettim ama hâlâ ne tür gereksiz bildirimler aldığımı bilmiyorum. Bonsai Empire, Sanal Mutfak, Irving Finkel, Mathologer, Ants Canada… Bana bildirimlerini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. 

Bir araştırma sıradan bir Amerikalının dijital servislere aylık 80 dolar abonelik ücreti ödediğine inandığını ortaya koymuş. Gerçek rakam ise aylık ortalama 200 dolarmış! Aynı çalışma Türkiye için yapılsa eminim benzer rakamlara ulaşılır. Bu da çağın getirdiği bir başka yük. Bu kez yalnızca bilişsel değil, aynı zamanda ekonomik. Şöyle bir konuşma eminim başınıza gelmiştir: 

- Efendim size çok iyi bir teklifimiz var. Mevcut planınızı Mega Gold Super Data Dojo Deluxe’a yükseltirseniz halen kullandığınız veri aktarım kapasitenizi iki katına çıkartabilirsiniz. Ayrıca aylık 1500 SMS bedava hediyemiz var.

- Bunun için ne kadar fark ödemem gerekiyor?

-Aylık sadece 359.99’a yeni plana geçebilirsiniz efendim. 

Havaalanı otoparkından online süper market uygulamalarına oradan müzik platformlarına kadar binlerce uygulama ücretli veya ücretsiz kapasite ekliyor, yükseltiyor, güncelliyor, ad değiştiriyor, servis ekliyor, arkadaş eklememizi istiyor, puan veriyor, rozet gönderiyor… Bütün bunlar sınırlı bant genişliğimizden yediği gibi bazen farkında bile olmadan cüzdanımıza el atıyor. Eğlence parkında babasının kredi kartı ile tek başına kalmış sekiz yaşında bir çocuk düşünün. Dijital kapitalizm lunaparkı her çevrimiçi etkileşimi otomatik harcama oyuncağı için bilete dönüştürüyor. Kullanıcılar olarak her tıklamanın bir gezinti olduğu ve maliyetini genellikle çıkış kapısında fark ettiğimiz (ya da hiç fark etmediğimiz) bir finansal eğlence parkında gibiyiz. 

Ama sorun yok. Dijital kapitalizm bu sorunun farkında ve çözüm üretiyor. Şu tanıtım yazısına bir göz atın: “Parayı yönetmek zordur, ancak bunu tek başınıza yapmak zorunda değilsiniz. Money Jet daha fazla tasarruf etmeniz, daha az harcamanız, her şeyi görmeniz ve finansal hayatınızın kontrolünü geri almanız için size güç verir.” Firma adını değiştirdim, reklâm olmasın diye. Bu firma dijital aboneliklerinizi sizin için takip ediyor, hangilerini ne kadar kullandığınızı tespit edip tasarruf önerilerinde bulunuyor. Tabii belli bir abonelik ücreti karşılığında…

Lafı daha fazla uzatmadan bu dijital boyunduruktan kurtulmak mümkün mü diye sorarak bağlayalım. Yakınlarda Washington Post’ta tam bu konu hakkında bir yazıya denk geldim. Başlık şöyle: “Okunmamış e-postalar ve mesajlar için bildirimlerden nasıl kurtulurum?” (“How to get rid of notifications for unread emails and texts”) Heather Kelly bir dizi öneride bulunuyor, size zahmet olmasın ben şuraya bırakayım:

1. Yazılımları güncelleyin

2. Her şeyi silin

3. Eski e-postaları arşivleyin (nasıl olsa silmeye eliniz varmayacak)

4. Bildirimleri kapatın

5. Mesajlarınıza düzenli olarak bakın

İkinci öneriyi hayata geçirebilsek diğerlerine gerek kalmıyor ama neyse. 

Ben bu önerilere bir başkasını eklemek istiyorum: Kendinize maddî bir hayat kurun. Ya da en azından hayatınızın bir kısmında dijital-olmayan işler için zaman ayırın. Telefonu evde bırakıp yürüyüşe çıkmak gibi mesela. Bitki yetiştirin, resim yapın, fizikî bir kitap okuyun, bir müzeyi ziyaret edin, eski usul fotoğraf çekin (eminim hâlâ bu iş yapılıyordur), meditasyon yapın, mutfağa girip saçma bir yemek yapın, arkadaşlarınızla “off-line” buluşmalar ayarlayın… Bu herkesin aklına gelebilecek etkinliklerin ortak özelliğini söyleyeyim. Belki bu ölçüte uygun başka maddî bir etkinlik yaratabilirsiniz: Hazzın geciktirilmesi.