7 Ara 2023
Aylin Dağsalgüler
Bu yıl da her yıl olduğu gibi uzun saatler televizyon izledik. Televizyon ekranına bakarken bir yandan cep telefonu ekranlarımıza, belki bilgisayar ekranlarımıza veya tabletlerimize bakmayı ihmal etmedik. 1950’li yıllardan itibaren dünyada oturma odalarının şekli değişmeye başlamış, koltuklar birbirine değil televizyona karşı yerleştirilmişken bugün televizyon ekranı, izleyicisinin dikkatini diğer ekranlarla paylaşmaya başladı.
Önümüzdeki, elimizdeki tüm ekranlarda ya bilgi arıyoruz ya eğlence. Türkiye’de hala en çok izleyicisi olan mecra televizyonken aradığımız içerikler de değişmiyor elbette; haber veya eğlence. İşin haber boyutunu başka bir yazıda tartışalım, bugün eğlence içeriklerini, yani dizileri düşünelim. Çünkü bizler ekranda son 25 yıldır dizi izliyoruz. Dizilerin yanında yarışma programları, reality showlar, gündüz kuşağı programları da var. Ama televizyon ekranına en çok izleyici kazandıran, ekranın en pahalı zaman diliminde (prime time) yayınlanan diziler orta ve alt sınıfın temel eğlencesi.
Bu zamana kadar televizyonun yapı taşı sayılan birkaç diziyi öznel bir liste olarak saymak isterim: Kaynanalar, Bizimkiler, Süper Baba, Asmalı Konak, Kurtlar Vadisi, Aşk-ı Memnu, Muhteşem Yüzyıl, Avrupa Yakası, Arka Sokaklar... Listeye çokça ekleme yapabiliriz, ama şimdilik gerek yok. Çünkü bu diziler ne anlatıyordu, çatışma konuları neydi diye düşündüğümüzde aklımıza gelenlerle bugün izlediğimiz dizilerin çatışma konuları arasında epey bir fark oluştu.
2023 yılında televizyon ekranında yeni bir fayımız oldu. Önce Ömer dizisi, sonra Kızılcık Şerbeti ile başlayan, şimdi de Kızıl Goncalar ile devam eden muhafazakâr-seküler çatışması ekrandaki pek çok çatışmaya bir yenisini ekledi. Televizyon ekranında modern ile geleneksel çatışmasını, ekonomik ve sosyal sınıfların çatışmasını, kadın-erkek çatışmasını izlemeye alışkınız, ancak ekrandaki muhafazakâr-seküler çatışması hepimiz için yeni bir tartışma alanı doğurdu.
Türkiye’de televizyon ve izleyici üzerine çalışanlar için tarih ikiye ayrılır; 1990’dan önce 1990’dan sonra diye. Özel televizyonların kurulmasıyla birlikte ticari ama renkli bir dünya sunulur izleyiciye. Bu dünyanın içinde bize gösterilenler ve gösterilmeyenler vardır. Gösterilenler daha çok seküler dünyanın aktörleridir. Gerçi o zamanlar seküler kelimesi bu kadar sık kullanılmıyordu. Modernleşen Türkiye’nin şehirli aileleriyle, Anadolu’da yaşayan geleneksel aileleri ekrandaydı. Çünkü televizyon eksik veya yanlış ama toplumda çoğunluğun temsil edildiği, makbul olanın gösterildiği bir ekran. Herkese açık olan ekranın bu durumu sadece Türkiye’ye özel bir durum da değil. Ekrandaki çoğunluk toplumun genelini anlatsa da bir kesimi atlıyordu; başörtülü kadınları. Ekranda muhafazakâr erkek, modern erkek, geleneksel erkek, laik erkek, dindar erkek izledik. Muhafazakâr, geleneksel, modern kadınlar izledik. Ama bu kadınlar toplumun çoğunluğu olan başörtülü kadınlar değildi. Ana akım ekranda başörtülü karakterleri görmeye başladığımız anda önümüze muhafazakâr-seküler çatışması düştü. Oysa çatışmayı yaratan kamusal alanda -olması gerektiği gibi- normalleşen başörtüsü değildi. Çatışmanın ekseni modern-gelenekselden, muhafazakâr-sekülere kaydı. İyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, kadın ile erkeği, adil olan ile olmayanı izlemeye başladığımız evren muhafazakâr dünyanın kodlarıyla çerçevelenmeye başlandı.
Ekranda ortaya çıkan bu yeni fay hattını ülkenin siyasi gündeminden bağımsız düşünmek gerçekçi olmaz. Siyasi gündemin toplumsal kutuplaşmayı yaratması ve Türkiye’nin iki uca savrulmaya başlaması üzerinden epey zaman geçti. Bu savrulmanın sonucunda izleyici de farklı iki uçta belirmeye başladı. Haber kanallarında daha çok hissettiğimiz, ana akım kanallarda eğlence içeriklerinde bile kendini gösteren bu kutuplar dizi izleyicisini yeni bir tartışmanın içine sürükledi.
Diziler topluma dair çıkarımlar yapabilmemizi sağlayan araçlardan sadece bir tanesi. Bu kadar çok dizi yayınlanan, istihdam ve ihracat açısından ülke ekonomisine katkı yapan bu alanda kurulan hikayeler bizi, bize ait olanı, bize benzeyeni, bazen de bize benzemeyeni anlatmak üzere ekrandalar. Dizileri çerçeveleyen konuların da siyasi hayattan bağımsız olduğunu söyleyemeyiz elbette.