28 Ağu 2024
Sarper Durmuş
Paris’te düzenlenen olimpiyat oyunları açılış törenindeki temsil çeşitliliğine gelen tepkiler, kadın boksörlere yöneltilen kitlesel nefret de dahil olmak üzere toplumsal cinsiyet önyargılarını yine görünür kıldı. Cinsiyet kimliklerine yönelik fobik tutumların bu kadar ön plana çıkmasında en büyük sorumluluğu ise sosyal medya şirketlerinde aramak gerekli. Dünyanın en zenginlerinden Elon Musk’ın satın aldıktan sonra hızlıca X olarak ismini değiştirdiği Twitter’ın Cezayirli kadın boksör Imane Khelif hakkındaki yalan haber ve iddiaları bu kadar görünür kılması iletişim ortamlarımızın toplumsal barıştansa kutuplaşma ve gerginlikten beslendiğini net bir şekilde ortaya koydu.
Teyit’in konuyla ilgili hazırladığı dosyada net bir şekilde aktardığı üzere, Khelif’in cinsiyet değiştirdiğine dair hiçbir kanıt yok. Kadın olarak doğmuş, yetişmiş ve uzun yıllardır da bu kategoride mücadele eden (örneğin Tokyo olimpiyatlarında çeyrek finalde elenmiş) bir sporcu. Ayrıca bu konuda ciddi gürültü yaratan, Uluslararası Boks Birliği’nden de (IBA) bahsetmeden olmaz. IBA’nın iki kadın boksörün ‘geçemediler’ dediği kromozom testinin metodolojisi ya da başka kurumlar tarafından da uygulanıp uygulanmadığı belirsiz raporları kamuyla da paylaşılmadı. Rusların yönetimde çok güçlü olduğu bu kurumun yolsuzluk ve rüşvet nedeniyle Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından 2023 yılında tamamen menedildiğini de söyleyelim. Ayrıca IBA başkanı Umar Kremlev’in 2022’deki son seçimi kazanma yönteminin de oldukça şaibeli olduğunu belirtmek gerek. Başkanlık koltuğunda oturan Rus yönetici Kremlev, seçime yalnızca günler kala dört rakibinin birden aday olmasını engelleyen bir ceza çıkartıp seçime tek aday olarak katılmıştı.
Bu kısa özeti vermemin nedeni etrafımdaki birçok kişinin olimpiyatlarda bir erkeğin bir kadınla dövüştürüldüğüne inanmaları. İlk olarak, Khelif’in İtalyan rakibi Carini’nin maç sırasında erken pes etmesi önce X’de ve sonra Whatsapp gruplarında çok hızlı ve kontrolsüz bir şekilde yayıldı. Bunun bir sebebi de İtalya’daki aşırı sağ hükümet ve beslendikleri tutucu ideolojinin kültür savaşlarındaki bir cephe haline getirilmiş olan LGBTIQ haklarına bir darbe vurma çabasıydı. Carini’nin maçı 46. saniyede bıraktığı video X tarafından on milyonlarca insana ulaştırılsa da Carini’nin maçtan yalnızca birkaç gün sonra, yaşanan durumdan dolayı üzgün olduğunu ve Khelif’den özür dilemek istediğini belirtmesini X algoritması çok az kişiye ulaştırdı. Aynı şekilde, örneğin, Teyit’in konuyla ilgili attığı Tweetin görüntülenme sayısının 26 Ağustos itibariyle yalnızca 6400’lerde olduğunu belirtelim. Bunun nedenleri arasında bir platform olarak X’in haber takibi ve kutuplaşmayı azaltacak olan bilgilerin yayılması sorumluluğunu üstlenmemesi gösterilebilir.
Tabii bu noktada bu sorunun X gibi sosyal medya platformlarının etkileşimi artıran iş modelinin asıl suçlu olduğunun altını bir defa daha çizmeliyiz. Basit bir ifadeyle, herhangi bir konuda çıkan tartışma farklı kutupları oluşturuyor ya da mevcut kutuplara eklemleniyor. Platformlar da bu tartışmalara dahil olanlar ve bunları okuyup/izleyenlere reklam göstererek ya da profilleme verisi üreterek kar elde ediyorlar. Batı demokrasilerindeki anaakım medya kültürel tartışmalarda itidalli davrandığında bazı ahlaki ya da geleneksel duyarlılıkları kaşımadığı için nefret gruplarının ekmeğine yağ sürmemiş oluyor. Bu noktada da ifade özgürlüğü iddiasıyla yalan haberleri yayan X gibi platformlar etkileşimi artırmış oluyor. Gazeteciliğin ve halkın haber alma özgürlüğünün ciddi baskı altında olduğu Türkiye gibi ülkelerde ise sosyal medyadaki içerikler çok daha hızlı bir şekilde gerçek olarak kabul edilebiliyor. Yine bu bağlamda Türkiye’de geçtiğimiz ay çıkartılan ve kamuoyunda hayvanlara katliam yasası olarak bilinen bilim ve gerçeklik dışı yasanın fitillerinin sosyal medyada atıldığını hatırlamamız gerekli.
X özelinden devam edersek, Musk’ın kızının trans bir kadın olması ve onunla olan kötü ilişkisi Musk’ın bu konudaki şahsi görüşünün önyargılarla dolu olduğu yorumlarını gündeme getirdi. Her şeyin ötesinde bir kişinin dünya görüşünün ya da siyasi arzularının dünyadaki birçok ülkenin gündemini ve gerçekliği belirliyor olması alarm verici bir durum. Kolektif nefretin dışa vurulduğu Imane Khelif vakası kabul gören toplumsal cinsiyet kimliklerine sahip olmayanların şiddet riski altında olduğu gerçeğini ele almamız ve düzenli kullandığımız iletişim ortamlarımızı gözlem altında tutmamız ve yeni taktikler geliştirmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Tabii bu tür çözümlerin kendi siyasi çıkarını her şeyin önünde tutan iktidarlardan gelmesi mümkün değil. Bunun çözümü ancak kamu odaklı, sivil toplum ve akademi çıkışlı oluşumların bağımsız gazeteciliği desteklemesi, dijital medya okuryazarlığı eğitimleri ve kutuplaşmacı olmayan söylemlerin sosyal medyada varlık göstermesiyle olabilir.
Buraya kadar okuduysanız, konumuzla doğrudan ilgili olan bir panelden bahsetmek istiyorum. Hrant Dink Vakfı 10 Eylül saat 18:00’da Nefret Söylemiyle Mücadelede Alternatif Yöntemler isimli bir panel düzenliyor. Bu panelde nefret söylemini yapan ve yayanların kişilik özellikleri, nefret söylemi karşıtı aktivizm ve feminist siber güvenlik gibi konular farklı ülkelerden gelen üç saygın araştırmacı tarafından tartışılacak. “İletişim ortamlarımızdaki nefret söylemi ve yanıltıcı bilgileri nasıl azaltabiliriz? Yalan haber ve nefret söylemine karşı hangi yanıt stratejileri etkili olabilir? Nefret söylemiyle mücadelede teknoloji kullanımı mümkün mü?” sorularının ortaya atılacağı bu toplantıya sizleri de çözümü birlikte düşünmek üzere davet ediyoruz.