29 Oca 2024
Itır Erhart
Bir dilde en çok kullanılan kelimeler, kelime öbekleri yaşam tarzına, değerlere, bazen de ihtiyaçlara dair ipuçları barındırır. Kilimanjaro’da geçirdiğim 10 gün boyunca en sık duyduğum selamlaşma ifadeleri “jambo”, “hakuna matata” ve “pole pole” oldu. “Merhaba” anlamına gelen “jambo”ya “jambo” ile karşılık veriyorduk. Bazen “jamboooo” diye uzatıyor, bazen “jambo jambo” diye pekiştiriyorduk.
“Pole pole” (yavaş yavaş) ise yeri geldiğinde selamlaşmak, yeri geldiğinde ise şans dilemek ya da motive etmek için kullanılıyordu. Yağmur ormanlarında başlayan, vadilerden, sulardan, lav-kalelerden, duvarlardan geçerek buzla kaplı son etaba uzanan yolculuğumuz boyunca karşılaştığımız herkesten, en az bir kez, duyduk “pole pole”yi. Zorlu parkurda, sürekli irtifa alarak ilerlemek, keşfe devam edebilmek için yavaşlamak gerekiyordu. Gerçekten yavaşlamak. Gerektiğinde hızınızı saatte 2 hatta 1 km’ye kadar düşürmek. Özellikle sabah, dinlenmiş bir halde güne başlarken, bir sonraki kampa hava kararmadan, yağış başlamadan varma isteği ile, hızlanma eğilimimiz olabileceğini bilen rehberlerimiz en öne geçerek tempoyu belirliyordu.
Maratonda da sıklıkla “yavaşla”yı hatırlamak, hatırlatmak gerekir. 42km boyunca devam edebilmek, yarışın hiçbir noktasında nefes nefese kalmamak, yavaşlamakla mümkündür çünkü. Dağın farkı sanırım sürekli düşen oksijen ile birlikte gelen zorunlu yavaşlamaydı. Bir noktadan sonra isteseniz de hız yapamıyordunuz.
“Hakuna matata”yı ise Lion King (1994) ünlü şarkısı sayesinde hepimiz biliyorduk. “Sorun yok”, “dert etme”, “kafaya takma” anlamına geliyordu ve "pole pole" ile birlikte kelime öbeğinin ötesinde o coğrafyadaki yaşam felsefesine işaret ediyordu. "Kafaya takma" ve "yavaşla".
Bizim gibi büyük ve oldukça kaotik bir yaşamdan gelen, trafikte saatler kaybeden, sürekli bir şeyler kaçırdığından endişe edenler için yavaşlamak oldukça zor... Dağda artık internete erişim telefonları, power bank'leri şarj edecek elektrik olmadığı noktada ister istemez yavaşladık. Sabah uyandığımızda artık tek düşünmemiz gereken havaya uygun kıyafetleri seçmek, mataramıza suyumuzu doldurmak, gün boyunca tüketmek isteyeceğimiz kuru yemişleri, barları çantamıza doldurmak, olası yağmura/doluya karşı hazırlıklı olmak için malzemeleri kontrol etmekti. Alıştık. Pole pole yaşamaya alıştık. Hepimize çok iyi geldi.
Eve, bildiğimiz yaşamlarımıza döndükten sonra yavaşlamayı hatırlamak için ne mi yapıyorum?
"Pole pole" diyorum kendi kendime... "Siga siga", "piano piano", "yavaş yavaş"...