Köstebek oyunu, Fatih Altaylı, BİK, BTK, RTÜK ve diğerleri…

Köstebek oyunu, Fatih Altaylı, BİK, BTK, RTÜK ve diğerleri…

27 Tem 2025

Güventürk Görgülü

Lunaparklarda veya AVM’lerdeki çocuk oyun alanlarında mutlaka gördüğünüz, hatta büyük olasılıkla en az bir kere oynadığınız bir oyun vardır. Hani önünüzde üzerinde bir sürü delik olan bir masa, sizin de elinizde bir tokmak vardır. O deliklerden hızla ve rastgele çıkan bir takım oyuncakların kafasına elinizdeki tokmakla vurursunuz ve vurdukça da puan kazanırsınız. Ancak sizin elinizde tek bir tokmak vardır ve delik sayısı oldukça fazla olup oyuncaklar da giderek hızlanınca artık yetişemez olursunuz… Whac-a-mole veya Whack a mole denen bu oyun aslında refleksleri, el göz koordinasyonunu geliştirdiği için hem çocuklar hem de büyükler için oldukça faydalı ve bir o kadar da eğlencelidir. Mole “köstebek” anlamına geliyor ve Türkçe’de de bu oyuna “Köstebek oyunu” veya “Köstebek vurma oyunu” deniyor. Orijinal Japoncası da “Köstebek avcısı” anlamına gelen “Mogura Taiji”.  1975’te Kazuo Yamada tarafından icat ediliyor ve o tarihten sonra önce Japonya, ardından ABD ve giderek bütün dünyada en yaygın arcade oyunlarından biri haline geliyor.

Ülkemizde devletin ifade özgürlüğünü sınırlandırmaya yönelik her eyleminde nedense artık bu oyun aklıma geliyor. Geçen ay yaşanan Fatih Altaylı örneğinde olduğu gibi… Konunun ayrıntılarına girip zamanınızı almayacağım. Altaylı’nın neden tutuklandığını ve bu tutuklamanın neden hukuksuz olduğunu zaten gayet iyi biliyorsunuzdur. Esas dikkat çekmek istediğim şey, Türkiye’de geleneksel medya sisteminin hükümet eliyle tasfiye edilmesinin ardından, haberciliğin daha bağımsız dijital haber mecralarına kayması ve bu mecraların hükümet tarafından kontrol edilme çabasıyla ilgili.

Şimdi sözünü ettiğim dijital haber mecralarını köstebek avı oyununda masalardaki delikler gibi düşünün. Haberciler de o deliklerden, yani farklı dijital kanallardan başını uzatan köstebekler olsun… Ama oyundakinden farklı olarak masanın başında elinde tokmakla yalnızca bir kişi değil de bir çok kişinin durduğunu hayal edin. Bağımsız haber yapmak isteyen haberciler kafalarını bazen bir web sitesinden uzatıyor, bazen twitter veya X’ten, bazen Youtube’dan bazen bir e-posta bülteninden, bazen Instagram’dan veya başkaca bir sosyal medya ortamından. Ama her seferinde elinde tokmakla bekleyenlerden biri habercinin kafasına elindeki tokmağı ekleştiriveriyor…

Peki tokmaklar kimlerin elinde?

Tokmakların genel olarak beş ayrı oyuncunun elinde olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan bir grup, trol adı verilen, gayri resmi oyuncular. Yani resmi olarak istihdam edilmeyen ancak gayri resmi yollardan desteklenen kullanıcılar. Bunların içinde zaman zaman bürokratlar ve hatta siyasetçiler de yer alabiliyor. Bu grup genellikle sosyal medyada yaydıkları manipülatif haberlerle biliniyor. Ancak daha önemli fonksiyonları, istenmeyen-beğenilmeyen haberlere karşı linç ve hedef gösterme kampanyaları yürütmek.

İkinci tokmak ise yargının elinde. Bağımsız haberciler “cumhurbaşkanına hakaret”ten, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”e, oradan “ticari sırların ihlâli”ne kadar uzanan geniş bir yelpazede yargılanabiliyorlar. Hem hapis hem de tazminat ödemeleriyle karşı karşıya kalabiliyorlar.

Yargı tokmağının ikinci bir türü ise içerik engelleme mekanizması. Sulh ceza hakimlikleri üçüncü bir oyuncu olarak masanın başında bekliyor. Haberde adı geçen bir kişi veya kurum başvurduğu anda içerik kaldırma kararı veriliyor ve karar en kısa zamanda Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na (BTK) bildirilerek içerik engelleme süreci başlatılıyor.

Burada elinde tokmakla bekleyen dördüncü oyuncuyu, yani BTK’yı görüyoruz. BTK sözünü ettiğim içerik engelleme kararlarını uygulayan merci durumunda. Ancak BTK’nın oyundaki rolü bununla sınırlı değil. Belirli durumlarda BTK, idari karar alarak sonradan sulh ceza hakimliğine onaylatmak üzere içerik engelleme kararı alabiliyor. Diğer yandan herhangi bir Cumhuriyet savcısı da şikâyet üzerine veya re’sen sulh ceza hakimliklerine başvurarak bir X hesabı veya bir internet haber sitesindeki içeriği engelleyebiliyor ya da X hesabı veya internet sitesini Türkiye’den erişime tamamen kapatabiliyor. Bütün bu içerik kaldırma ve erişim engelleme işlemleri BTK tarafından yürütülüyor.

Beşinci ve son oyuncu ise dağıttığı maddi olanak nedeniyle oldukça güçlü olan Basın İlan kurumu. (BİK) Gazeteler, gazetelerin internet siteleri ve bağımsız internet haber sitelerine kamu ilanlarını dağıtıyor. Ekim 2022’de yapılan düzenlemeyle internet haber sitelerinin BİK kapsamına alınması bir yandan bu yayınlara ek finansman olanağı sağlarken bir yandan da bu yayın organları üstünde BİK’in etkili bir denetim mekanizması kurmasını sağladı. Yasal değişikliğin yürürlüğe girdiği Nisan 2023’ten itibaren ilan alabilmek uğruna BİK tarafından getirilen muhabir, yazar, haber, köşe yazısı sayısını koşullarını tutturabilmek için belirli maliyetlere katlanmayı göze alan yayınlar, bu kez de BİK ambargolarıyla zor duruma düşmeye başladı. Zira BİK, yetkisi dahilinde olmasa da belirli içerikleri bahane ederek beğenmediği yayınları belirli sürelerle kamu ilan gelirlerinden mahrum bırakabiliyor ve bu özellikle muhalif olarak konumlandırılan haber sitelerinin başına sık sık geliyor.

Son birkaç yıldaki gelişmeler sonucunda, bugünlerde masanın başına elinde daha da büyük bir tokmakla RTÜK’ün geçmeye başladığını görüyoruz. Geleneksel televizyon yayıncıları için zaten en büyük denetçi durumunda olan RTÜK, artık elini Youtube kanallarına da atarak dijital yayıncıların başına, köstebek oyununun altıncı oyuncusu olarak yerleşiyor.

Esas gelmek istediğim nokta zaten bu. Yani RTÜK neden altıncı oyuncu olarak sahneye bu kadar ısrarlı bir şekilde çıkmak istiyor?

Bunun nedeni, iktidarın elindeki en büyük iletişim mecrası olan geleneksel televizyon kanallarının tıpkı gazeteler gibi işlevini kaybetmeye başlaması ve televizyon haber yayıncılığının giderek daha fazla Youtube’a kaymaya başlaması.

İstanbul İletişim Enstitüsü’nde yürüttüğümüz ve sonuçlarını Mayıs ayında paylaştığımız, “Haberi Dijitalden Alanlar” araştırmasına göre, çevrimiçi haber takibi yapanlar arasında televizyon birinci tercih olmaktan çıkmış durumda. Katılımcıların yaklaşık üçte biri haber almak için televizyona ihtiyaç duymadığını, her beş kişiden biri ise hiç televizyon izlemediğini belirtiyor. Bu eğilim elbette gençlerde daha da yüksek.

Haber almak için en çok kullanılan platformlar sıralamasında ise X (Twitter) ve YouTube başı çekiyor. Dijital haber tüketicilerinin yüzde 85,6’sı X’i bir numaralı haber kaynağı olarak kullanırken, YouTube yüzde 55,6 ile ikinci sırada geliyor.

Araştırmanın bir başka dikkat çekici noktası ise geleneksel televizyon kanallarında olduğu gibi izlenecek YouTube kanallarının seçiminde de ideolojik tercihlerin rol oynamasına rağmen dijital mecralardaki yankı odalarının, video formatının yaygınlaşmasıyla biraz daha geçirgen hale gelmesi. Araştırmamızın sonuçlarına göre Haberi Dijitalden Alanların yüzde 34’ü kendisine ideolojik olarak uzak bir haber kaynağının paylaşımını gördüğünde hiçbir şekilde etkileşime girmiyor. Ama bu, dijital haber tüketicilerinin “diğer mahalle” ile bağlantılı içerikleri görmediği anlamına gelmiyor. Her dört katılımcıdan biri, ideolojisine veya yaşam tarzına uzak haber kaynaklarının paylaşımlarını her zaman ya da sık sık gördüğünü belirtiyor.

Youtube geleneksel televizyon haberlerinden oldukça farklı olanaklar sunuyor. Bu farkların en önemlisi ise kurumsal televizyonlarda herkes kendi ideolojik kampına hitap ederken, Youtube yayıncılarının çeşitli yöntemlerle karşı görüşlü kitleye daha fazla ulaşabiliyor olması. Bunun birinci nedeni buradaki yayıncıların partilerden ve kurumlardan daha bağımsız olarak görülmesi. Belirli bir kanalı, ideolojik seçimi nedeniyle asla açmayacak bir izleyici, o kanaldan ayrılıp kendi YouTube mecrasını kurmuş bir haberci ya da yorumcuyu izlemekte bir sakınca görmeyebiliyor. Bir diğer etken ise YouTube Shorts, Instagram veya Tiktok gibi sosyal mecraların sunduğu dikey kısa video formatıyla bu yayıncıların içeriklerinin herkesin önüne düşebilme olanağı. Bu olanak, karşı mahallelerin, kısa süreli de olsa birbirlerinin haber ve yorumlarıyla karşılaşmalarına olanak veriyor.

İşte bu iki nedenle RTÜK, artık yalnızca geleneksel televizyon kanallarını değil, yetkisi dışında kalan YouTube kanallarını da denetim altına almak istiyor. Yani geleneksel kanalların giderek etkisini yitirdiğinin farkında ve TRT ile iktidara yakın TV kanalları tarafından büyük bir yankı odasına hapsedilmiş bir seçmen kitlesine, dijital yayıncılığın sağladığı formatlar üzerinden ulaşılmasını istemiyor.

Bu manzara içinde Fatih Altaylı hem geleneksel dönemden kalan bir televizyon figürü olarak hem de göçmen bir Youtuber olarak, aslında geniş bir yelpazedeki seyirci kitlesinin ilgisini çekiyor. Üstelik bunu yaparken -yine araştırmamızdan çıkan sonuçlara göre- dijital haber tüketicisinin onay verdiği, reklam, sponsorluk, ürün yerleştirme gibi bütün finansman araçlarını kullanarak oldukça güçlü bir etki yaratabiliyor. Onlar TV’ye kanalını ve stüdyosunu açması gibi adımları da bu gücü daha da yaygın hale getirmek istediğini gösteriyor. İşte bu yüzden yargı ve RTÜK, Mart ayında yönetmen İlker Canikligil’in kanalı FluTV örneğindeki gibi çok izlenen Youtube yayıncılarıyla da, Fatih Altaylı gibi popüler haber yayıncılarıyla da daha uzun süre uğraşacak gibi görünüyor.