Naçiz Kitâbe

Naçiz Kitâbe

1 Kas 2024

Can Zeren*

“Görüyorum ki tüm insanlığın kaderi aptalların elinde”

“The fate of all mankind I see

Is in the hands of fools.”

King Crimson, “Epitaph” (1969)

2012 yılında ABD Başkanlık Seçimleri büyük bir gösteriyle takip edilmişti, şimdilerde terk edilmiş Haydarpaşa Garında… O ne coşkuydu, kartondan maketlerle kol kola! Obama ve Romney büyük saate tutturulmuştu. Akrep ile yelkovan nereyi gösteriyordu? Tik tak… Sanki salıncak eyalet Türkiye’ymiş gibi! “Haydi pizza söyleyelim. Acıktık. Arizona sonuçlarının gelmesine daha var. Bu arada bir Margarita iyi gider.” Haydarpaşa Pizza Hat. Gorbaçov’un hayaleti iştahlı. Ülkenin fırını her gün yeni odunlarla harlar iken garda ıslıklar suskun, klavyeler tıkır tıkır… Zaten sonunda Gar da tutuştu, ülke de… Yandı, dev ekran, parlıyordu. #etiket tutkunlarının yüzlerine mavi nur yağıyordu. Kızarmış gözlerinden 140 karakterli yorumlar akıyordu. Heyecanla bağırarak çıkageldi karton maketli çocuk: “Şimendifer aşkına, hareket memurunu çağırın çabuk! İfade özgürlüğümüz verildi! Twitter’dır bizi kurtaran!” 

-Nerede kaldı Kurtalan? Söyle bakalım tatlı çocuk.

***

12 Eylül 2010 Y.A.E. referandumundan yaklaşık iki sene sonraydı 6-7 Kasım 2012 “Haydarpaşa, Oh Yeah!” seçim partisi. Belki bir çeşit deneydi ya da deneyimdi sosyal medya ve politik kültür üzerine… Katılımcılar umutlu, neşeli, iyi niyetliydi. Demokrasinin bir şölen gibi yaşanmasına bir katkıydı belki yaptıkları. Paylaşmak, özen göstermekti, ilgilenmekti ilk zamanlar. Fakat pek naif umutlar beslendi Amerikan gösterisiyle bezeli sahte demokratik platformlara… Sonra işler değişti. Bunlar neoliberalizmin sahneleriydi ne de olsa. Ne beklenirdi ki onlardan? Beklediler.

O zamanlar Elon yoktu. Elon’un oğlu X de doğmamış, henüz Türkiye’ye gelmemişti. Trump’ın “Hakikat”i de yoktu. O zamanlar “Twitter Kuşunu Sevenler Derneği” vardı. Sonra “Tivitır”, “Mivitır” oldu. Haziran 2013’den biraz önceydi Haydarpaşa Seçim Şöleni… Sonra daha neler oldu neler, biliyorsunuz. Say say bitmez. Bugün 5 Kasım 2024. Yine ABD seçimleri geldi çattı. Neler oldu şu on iki senede değil mi muhasip! Tuttun mu bilançonu? Ezilen ezilene, direnen direnene, kaçan kaçana, giren girene, giden gidene, kalan kalana, gülen gülene, ölen ölene, satan satana, susan susana. 

-Söyle bakalım tatlı çocuk, neresidir Kurtalan? 

-“California’nın kazasıdır.”

***

Kâmile mi, yoksa McDonald mı? Kimin umrunda. Seçim gecesi düzenleyecek bir gar bile kalmadı yahu… Bir köprünün üzerinden Haydarpaşa’ya bakıyorum. Eski demiryolunun yerinde antik kalıntılar var. Romalı bir hatip olup şu taşlara mı seslensem? Demokrasi trenine binip hangi durakta insem? 

-Söyle bakalım tatlı çocuk, Kurtalan makinisti kimdir?

-“Kurtalan kayyımıdır.”

***

Bakıyorum Haydarpaşa’ya harabeler arasından. Hayaletleri dolaşıyor Nâzım’ın dizelerinin Haydarpaşa Garı’nda, 2024 Sonbaharında, saat yine on beş, saat Kâmile’yi McDonald geçiyor ya da McDonald’ı Kâmile:

“Merdivenlerin üstünde güneş

yorgunluk

ve telaş.” 

Kalmamış. Bugün yalnız, soğuk ve güneş. Yalnız soğuk güneş.

18 Mart 2002. Memleketimden İnsan Manzaraları sahnelenmişti Haydarpaşa Garı’nda, UNESCO Nazım Hikmet yılında, İstanbul Şehir Tiyatrosu tarafından, Rutkay Aziz yönetmenliğinde… [1] “Yenilikçiler”in partisinin iktidara geldiği 3 Kasım 2002’den yaklaşık sekiz ay önce... Sekiz yıl sonra, 28 Kasım 2010’da çıkan yangının ardından Haydarpaşa’nın duvarlarına Amerikan seçimlerinin tivitleri yansıdı 6-7 Kasım 2012’de.

“Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.

Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.”

19 Haziran 2013’de Marmaray Projesi devreye girince kapatılmıştı Haydarpaşa. Şimdilerde “gar-kültür-sanat” diyorlar… Yıka yıkayabilirsen yıkımlarını, kültür ile, sanat ile…

***

İyisi mi soytarı olmalı. Kral Lear’ın soytarısı gibi. Krala, “Ne olur be amca, bir öğretmen bulsana! Şu soytarına yalanı öğretsin. Nasıl yalan söylenir, çok merak ediyorum” [2] diyebilen bir soytarı. Sahteliğin membaıdır şu platformlar. İçlerinde hep vardı bu çekirdek. Şaşırtmadı. Şu medyada Lear’ın soytarısı gibi olmalı. Ancak kinaye, tevriye, istihzâ ve ironi nefes aldırır bize... Neşeyi diri tutmalı kederin karşısında. Müstehzî bir tavır takınmalı şu maskaralığın, şu distopyanın ortasında. Franco “Bifo” Berardi’nin dediği gibi “Distopyayı ironiyle düzeltmeliyiz, zira ironi (iktidarla yapılan sinik ittifaktan uzak) olasılığın sonsuzluğuna kapıyı açan dilin aşırılığıdır.” [3] Ve şiir. Ve nefes. Bir söyleşisinde yine Berardi’nin ifade ettiği gibi: “şiir, iktidarın dilinden, otomatın dilinden tek kaçış yolu.” [4]

***

Araştırma kuruluşu IPSOS’un 4 Temmuz 2024 Birleşik Krallık Genel Seçimleri için Haziran 2024’te yaptığı ankete göre seçimlerde aday olan hiciv karakteri Kont Çöpsurat (Count Binface) neredeyse Jeremy Corbyn kadar olumlu oy alıyordu. 6 Eylül 2022’den 25 Ekim 2022’ye kadar başbakanlık yapan Liz Truss’a 8 puan fark atıyor, Rishi Sunak’ın ise 4 puan gerisinde kalıyordu Kont Çöpsurat [5]. Sanırım bu tip yaratıklara ihtiyacımız var şu çöplüğün ortasında. Yani kendimize… Bir yaratık olmaya… Şu soytarı olmaya… Yeni olanaklara… 

Harekete geçmeye ihtiyacımız var şu çöplüğün ortasında.

***

Kâmile mi, McDonald mı? Ne fark eder? Tek fark edecek bombaların, enformasyon bombasının nereye yağacağı… Bernie Sanders’ın eldivenleri belki daha iyi bir tercih olurdu.

***

McDonald Trump kazandı. Fritöz ile seçim sandığı arasında pek bir fark yoktu. Kâmile Heriş seçim sonrası konuşma yapamadı. Neyse ki “adam kazandı” demedi. Onun yerine Beyoncé çıkaydı ya sahneye. Kocaman puntolarla FREEDOM (ÖZGÜRLÜK) yazan sahnede bari Stevie Wonder söyleseydi hiç olmazsa bir parça: “Very superstitious writings on the wall” (çok hurafe şeyler yazıyor duvarda). Yanında McDonald dans ederken… Ne parti ama!

***

Sabunu sürttükçe devasa bir köpük fışkırıyor. Köpükte baloncuklar. On yüz bin milyon baloncuk. İçine girdiğimiz baloncukların yüzeyinde yansıyan renk tayfı ile oyalanıyoruz işte. “Dünya yalan, biraz da sen oyalan” derdi babaannem. Biraz da sen oyalan, biraz da sen “o yalan”, biraz da ben “o yalan”. Haydi patlat bakalım baloncuğu! 

***

Haydarpaşa’nın harabeleri arasındayım. Topraktan harfler ufalanıyor avuçlarımda. “Tüm insanlığın kaderi aptalların elinde” yazıyor şu naçiz kitâbede… Önce kendimizden başlayalım aptal olmamaya… Yarın yine ağlıyor olmamak için…

Kaynakça

[1] “Haydarpaşa’dan Nazım Geçti” Hürriyet Gazetesi. 19 Kasım 2002. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/haydarpasadan-nazim-gecti-60603

[2] William Shakespeare, Kral Lear, çev. Bülent Bozkurt. (Remzi Kitabevi, 2020), s. 55.

[3] Franco “Bifo” Berardi, Kahramanlık Patolojisi: Toplu Katliam ve İntihar, çev. Nalan Kurunç, (Otonom Yayınları, 2018).

Franco “Bifo” Berardi, Heroes: Mass Murder and Suicide. (Verso, 2015).

“We need to correct dystopia with irony, because irony (far from being cynical alliance with power) is the excess of language that opens the door to the infinity of the possible.”

[4] Nalan Kurunç, “Şiir Üzerine Franco “Bifo” Berardi ile Söyleşi”, 17 Kasım 2021. https://terrabayt.com/kultur/siir-uzerine-franco-bifo-berardi-ile-soylesi/

[5] IPSOS. “One in six Britons are favourable towards Count Binface.” (22 Haziran 2024). https://www.ipsos.com/en-uk/one-in-seven-britons-are-favourable-towards-count-binface

*Dr., Öğretim Görevlisi, İstanbul Bilgi Üniversitesi