28 Nis 2024
Funda Dörtkaş*
Etrafımızı çevreleyen nesnelerin gerek kişisel gerek toplumsal hayattaki mevcudiyetinin anlamını tanımlamak, bu anlam aracılığıyla gündelik yaşamın belleğinde iz bırakan kolektif etkileşim değerini deneyimler üzerinden yorumlamak oldukça karmaşık ve uzun bir düşünme pratiği gerektirir. Nesneler sadece kullanım değeriyle zamanın ve mekânın boşluğuna yerleşen “şey”ler değildir, anıların, yıkımların, acıların, sevinçlerin, hatırlamanın, unutmanın, duygularla düşünceler arasındaki ilişkinin tezahürü, hatta deneyimidir.
İster öznel ister toplumsal olsun, nesnelerin, varoluşu biçimlendiren her duygudaki bu görünür-görünmez gücü, bireysel ve kolektif hafıza hakkındaki izlenimleri de farklılaştırır. Çünkü “duygular hem şekillendirdikleri nesneler hakkındadır hem de nesnelerle temaslarıyla şekillenirler.” [1] Hâliyle, içinde yaşadığımız zamanın bize sunduklarıyla deneyimlediklerimiz geçmişe dair bilgimizle de iç içedir: [2] Geçmişe ilişkin izlenimlerimiz, imgelerimiz ve duyumlarımız, mevcut toplumsal düzeni meşru kılmaya yarayabilir veyahut geçmişin imgelerinin (bu yazıya konu olan nesneler odağında düşünürsek bağlamı daha iyi kurabiliriz) ve bilgisinin uygulanarak bugüne taşındığını söylemek de mümkündür.
Geçtiğimiz aralık ayında Alfa Yayınları’ndan çıkan, Bediz Yılmaz ve Esin Gülsen’in derlediği “100 Sene 100 Nesne-Cumhuriyete Nesneler Gözünden Bakmak” adlı kitap, 100 yıllık Türkiye tarihini bu açıdan tartışmaya açıyor, nesnelerin toplumsal anlamını kolektif hafızayla, müşterek duygularla çerçevelemesi açısından önem taşıyor. Kişisel hatıraların başlangıç noktasının ya da parçalarının belli ortamlarda bulunduğunu ve korunduğunu [3] kabul edersek, 100 nesnenin, içinde yaşadığımız ülkenin toplumsal tarihine belirgin biçimde nasıl etki ettiğini anlamanın, nostalji tuzağına düşmeden bu nesnelerin muhafaza ettiği, gösterdiği, geçmişle iletişim kurduğu ortamları, kişileri ve duyguları yorumlamanın fazlasıyla zihin açıcı olduğunu söyleyebiliriz. Giderek daha akışkan, tekinsiz, anlamı büken, iletişimi ve ilişkileri yapı bozuma uğratan günümüz düzeninin maddi pratiklerine rağmen nesiller arasındaki bağı güçlendirecek manevi dünyanın kapılarını aralayan kitap, alternatif bir tarih ansiklopedisi olma özelliğiyle de öne çıkıyor.
“100 Sene 100 Nesne”, Cumhuriyet’in 100 senelik tarihini 100 nesne üzerinden, alternatif bir bakış açısıyla anlatmayı hedefleyen dijital ansiklopedi projesi olarak 2021 yılında başladı. [4] Projenin yürütücü ekibinde ve yazar kadrosunda barış akademisyenleri yer aldı. Proje, İsveç Konsolosluğu ve EED (European Endowment for Democracy) desteğiyle, CDPR (Center for Democracy and Peace Research) ve Kültürhane tarafından yürütüldü. Proje kapsamında Türkiye tarihinde önemli yer tutan nesnelerle ilgili belli temalar doğrultusunda atölyeler ve etkinlikler düzenlendi. Bugün hacimli ve özgün bir kitaba, bir anlamda Türkiye’nin ortak hafızasında iz bırakan nesnelerin anlatıldığı ansiklopediye dönüşen proje, Türkiye’nin 100 senelik toplumsal tarihini nesnelerin hikâyesinin gerçekliğine yaslanarak, bireysel ve kolektif hafızayı birbiriyle kaynaştırarak, disiplinlerarası bir yöntemle, kolektif bilgi üretimiyle anlatıyor. Nesneler, 100 senede Türkiye’de yaşananların görüntüsüne ekleniyor, duygusuna vesile oluyor bir anlamda. Çantadan çarşafa, bavuldan bastona, beyaz torostan panzere, dikiş makinesinden sefer tasına, radyodan televizyona, trenden vapura, dantelden vitrine kadar anlamı ve imgesi ülke tarihine iz bırakan 100 nesne, ortak toplumsal hafızayı harekete geçirmenin ötesinde yeni bir tarih yazımı örneği olarak duyuları ve duyguları da anlatıya dahil ediyor.
Kitabın odağındaki nesneler (kolektif akılla, kamusal çağrılarla, duyurularla, atölyelerle, nesne-pedia platformuyla belirlenen ve seçilen) Türkiye’nin siyasi, kültürel, toplumsal ve ekonomik dönüşümüne, resmî tarih söyleminin gölgelediği hakikatlere ışık tutuyor. Kitap, kolektif hafızaya atfettiği değeri, her bir nesneyi kitapta detaylandıran yazarlarıyla da gösteriyor, birbirinden farklı alanlarda çalışan ve üreten yazarlar, kitabın nihai amacını da temsil ediyor aslında: Kolektif etkileşimin toplumsal hafızada somutlaşması. “100 Sene 100 Nesne”, “mikro ile makroyu, özeli ve kamusalı, kişisel ile kolektifi, duyular ve duygular âlemlerini, öne çıkan kadar geri bırakılanı da yanına katarak geçmişi-bugünü-geleceği bir çizgi gibi değil manyetizma yumağı gibi sunmaya kendini adıyor” ve Türkiye tarihine belirlenimci bir yerden bakmak yerine parçayla bütünün kesişim alanlarını anlamanın neden gerekli olduğunu hatırlatıyor, toplumsal olayları ve dönemleri birbirine bağlıyor. Cumhuriyet’in 100 senesine anlam yükleyen nesneler aracılığıyla kurulan anlatılar üzerinden Türkiye’nin toplumsal hayatını yeniden okumak, geçmişle bugün arasında kurulan bağın kültürel boyutunu ortaya koyuyor.
[1] Ahmed, S. (2019). Duyguların Kültürel Politikası. Çeviren: Sultan Komut. Sel Yayıncılık. Bkz. s.16
[2] Connerton, P. (2019). Toplumlar Nasıl Anımsar?. Çeviren: Alâeddin Şenel. Ayrıntı Yayınları. Bkz. s.12
[3] Halbwachs, M. (2018). Kolektif Bellek. Çeviren: Zuhal Karagöz. Pinhan Yayıncılık. Bkz. s.59
[4] https://100sene100nesne.com/
*Editör