Okul Soygunu

Okul Soygunu

29 Ağu 2024

Can Zeren*

Satış otomatının camında Bonnie’nin ve ürünlerin yansımaları birbirine karışıyordu. Sıra sıra dizilmiş kutular ve paketler arasında yaşadığı kısa süreli kararsızlığın ardından Bonnie, seçtiği ürünün numarasını tuşladı. Kartını okutup şifresini girdi. Bip bip onay sesleriyle birlikte hareket etmeye başlayıp paldır küldür düşen ürünü gözleriyle takip etti. Eğilip ağır kapağı araladı. Kutu kolasını alıp hemen yandaki banka oturdu. Bir yudum aldıktan sonra elinde tuttuğu teneke kutuya uzun uzun baktı. “Otomattan yuvarlanan kimdi?” diye mırıldandı. Deri el çantasından not defterini ve dolma kalemini çıkardı. Dizinin üzerindeki deftere yazmaya başlayacaktı ki kalemin kapağını hızla açtığından birkaç damla mürekkep döpiyesine damladı. Aldırış etmedi. Otomatın zırıltısı eşliğinde şunları yazdı:

“Paketleniyoruz. Hızlanarak koşuyoruz. Ateş Arabaları’ndayız. Yeni bir eğitim ve öğretim yılı başlıyor. Peki sınıflara yine duvar mı örmekteyiz? Fast-food okullarının ideolojik seri üretim hatlarında paketleme mi yapıyoruz? Okula ya da bir derse kayıt yaptıran öğrenciler vadeli mevduat hesabı mı açtırıyor? Öğrencinin kafası birikim hesabı mı? Sınavların yüzdeleri getiri oranı, alınan notlar dönem sonu faiz kazancı mı? Sınıftaki kürsüler, sıralar vezne midir? Online ders, cep bankacılığı mıdır? Öğrenciler ayın elemanını mı seçer? Dow Jones, WoS, Nasdaq, Nikkei, Bist, SSCI? Yayınlar borsada kote olan hisse senetleri midir? Hoca bir otomat makinesi mi, bir ATM mi, bir yatırımcı mı, bir bankacı mıdır? Yoksa okul banka mıdır?

Banka soygunu deyince ne film sahneleri gelir gözümüzün önüne. Büyük büyükannemin öyküsünü de çekmişlerdi 1967’de: Bonnie and Clyde. Fakat bizim meselemiz banka soymak değil. Bizim meselemiz okuldaki bankayı soymak. Eller yukarı! Sadece ücret meselesi anlamında değil. Derslerin işleniş şeklinin, sınıfların, tüm müfredatın, tüm eğitim sisteminin üzerinden bankacılık zihniyetini soymak. Okulu bankasızlaştırmak. Okulu okulsuzlaştırmak. Okulu özgürleştirmek.

Bonnie kağıdı kalemi bırakıp çantasının içini yeniden yokladı. Büyük büyükannesinin eski revolverinden söktüğü silindir mermi haznesini çıkardı. Elinde bir süre döndürdü. Mermi yuvalarının her birinde içlerini dolduracak kadar küçük rulolar yapılmış not kağıtları vardı. Bonnie banka soyguncusu değildi. Bu küçük rulolar eleştirel pedagoji alanına yönelmiş bir okul soyguncusunun notlarıydı. 

Rulo 1: Bankacı ve Sahip

Okullar, üniversiteler birer banka gibi çalışıyor. Ezenlerin eğitim kurumlarındaki bu düzenini ‘bankacı eğitim modeli’ olarak tanımlar Paulo Freire. Basitçe özetleyelim Freire’yi: Bu modelde öğrenci bilmeyendir ve edilgendir. Öğretmen bilendir ve otoritedir. Modelin temelinde itaat ve uyum vardır. Eleştiri ve sorgulamaya yer yoktur. Diyalog ve iletişim mevcut değildir. Önceden seçilmiş, ayıklanmış, ambalajlanmış bilgi paketleri bilenden bilmeyene doğru virman yapılır. Cahil ve boş zihin hesapları paketlerle doldurulur. Yatırım hesabı gibi düşünebilirsiniz. Karne veya transkript bir hesap cüzdanı gibi işler. Öğrenci zihnini bilenin bilgisi doğrultusunda doldurarak ve bunların replikalarını sınav kağıtlarına boşaltarak hesap bakiyesini artıda tutmak zorundadır.[1]

öğrenci küçük ö ile yazılır, Öğretmen büyük Ö ile…

Bankacı eğitim modeli esasen Erich Fromm’un işaret ettiği “sahip olmak” zihniyetine karşılık gelir: “Sahip olmak” zihniyetiyle hareket eden öğrenciler için yapılması gereken aktarılan bilgi paketlerini saklamak, ezberlemek ve özümsemeden, kendini dönüştürmeden gerekli notu almaktır.[2] Fromm’un ifade ettiği gibi ambalajlı bilgi üreten bir “fabrika” olarak okullar bilginin sahip olunabilecek bir şey olduğunu telkin eder. Bu telkinle birlikte bu fabrikalar, öğrencinin ileride gireceği mülkiyet ilişkilerinde, zümrelerde ve kurumlarda uyumlu bir çark olarak dönmesini sağlayacak her türlü talimatın bilgisini tedarik eder.[3] Bankacı eğitim modeli öğrenciyi sahip olma sistemine hazırlar, ona sahip olma zihniyetinin damgasını vurur. Bu süreçte sahip olma sistemine uygun yetiştirilen öğrenci bir yandan da borçlandırılır. Bakiyesi eksidedir. Finansallaşma mantığının insanın tüm kılcal damarlarına kadar sirayet ettiği bir düzende, güvencesiz iş dünyasına fırlatılmadan önce bir bekleme alanına dönüştürülen ve AVMleştirilen okullarda, sürekli olarak tükettirilir ve borçlandırılır. Mülkiyet ve borç kıskacında eğitim…

 

Rulo 2: Müfredat koşusu

Banka-okulda bir koşu parkuru olan müfredat öğrenciye danışılmadan, önceden belirlenmiştir.[4] Neden ‘koşu parkuru’ dedim? Latince bir kelime olan “Curriculum” yani müfredat kelime kökeni olarak currere yani koşmaktan gelir ve müfredattan önce koşu, yarış, parkur, yarış arabası, iki tekerlekli at arabası anlamlarını da içerir.[5] Kariyer mitinin ve ateş arabaları romantizminin dayatıldığı, süratin egemenliğindeki dünyamız için pek uygun bir kelime... Edilgen öğrenciler belirlenmiş kulvarlarda koşturulur. Ezenlerin toplumuna uyumlanma hattında ilerletilir. Öğrenci sindirilir ama öğrenci öğrendiğini sindiremez. Not alınıp, sınıf geçilir. Her şeyin bir düzeni ve sırası vardır. “Etini yemezsen, puding yiyemezsin. Nasıl puding yiyebilirsin, etini yemezsen?”[6] Bu sistem hiyerarşiktir, diyaloğa yer yoktur. Çizgiseldir. Temelinde merdiven fikri mevcuttur. Talimatlarla çalışır. Sorgulamaya, düşünmeye, eleştirelliğe yer vermez. Burada iletişim, kontrol sistemi olarak çalışır. Aşılama, enfekte etme, ele geçirme, yönetme, gözetleme, denetleme… Diyalogsuz ve iletişimsiz bir eğitim… 

Oysa Freire’nin belirttiği gibi “diyalogsuz iletişim, iletişimsiz de gerçek eğitim olamaz.”[7] Bu iletişim özgürleştiren, diyalog temelli, yeni dünyalara açılmayı sağlayan, yeni imkanlar sunan bir iletişimdir. Freire’ye göre “diyalog”; dünya ve insan sevgisi, eleştirel düşünme, alçakgönüllülük, insana inanç, yüzleşme, yaratma, dönüşme, eylem ve umut gibi unsurlardan oluşur.[8] Peki buna istinaden bir müfredat nasıl olmamalıdır? Bu noktada diyalog ile beslenen, müfredat olmayan bir müfredat için Amerikalı pedagog William F. Pinar’a referans verebiliriz: bir liste, bir plan, belirlenmiş çizgisel bir koşu pisti, bir sabitlik, bir isim olarak müfredat (curriculum) dışında nefes alıp veren, canlandıran, yaşama dokunan, yaşam öyküleriyle buluşan, deneyimlenen, diyalogla, etkileşimle, karşılaşmalarla, sohbetle, iletişimle şekillenen, sürekli oluş halinde olan, bir süreç olarak, koşmak fiili (currere) olarak müfredat.[9] Müfredat olmayan bir müfredat. Bir girdi-çıktı listesi değil. Bir süreç. Her bir adım yeni yollar açar. Öğrenci bedeninin ve nefesinin farkına varır. Yol bedeni, beden yolu yapar. Yol ve bedenin öyküsü birbirini kat eder. Pistlerde değil, ormanda koşmak. Ama yine de neden hep koşmak? Mesela judo olmaz mı? Yelken? Sörf? Her spordan başka bir felsefe gelir. Peki ziraat? Zanaat? Heykeltraşlık? Çömlekçilik? Şiir? Yaşayacak olan için öğrenim her yerdedir.

Rulo 3: Bankanın Açıklayıcısı

“Özgürleştirmeksizin eğiten aptallaştırır” diye aktarır Jacques Rancière.[10] Her ne kadar aralarında nüanslar olsa da Freire ile Rancière arasında diyalog kurmak mümkün. Freire’nin belirttiği ezenlerin bankacı eğitim modeli de asla özgürleştirmez ve aptallaştırır. Rancière’de bankacı modelin uygulayıcısı Açıklayıcı figürüdür.[11] Rancière’in anlatımıyla açıklayıcının düzeninde edilgen ve cahil varsayılan öğrenci ile otorite ve bilgin varsayılan hoca arasında hiyerarşik bir ilişki söz konusudur.[12] Açıklayıcının düzeninde merdivenin yukarısındaki hoca merdivenin aşağısındaki öğrenciye bilgi aktarımı yaparak ona basamak atlatır ama merdivene hep yeni basamaklar eklenir ve öğrenci hep bir açıklayana muhtaçtır.[13] Burada yine bankacı modeldeki gibi bilenden bilmeyene, açıklaması gerekenden açıklanması gerekene bilginin aktarımı söz konusudur. Burada da daima eşitsizlik mantığı hakimdir. Rancière’e göre açıklayıcı otorite ve açıklayıcı hiyerarşik düzen esasında toplumun tüm kurumlarında işlemektedir: sınıfta hoca yorumlar, açıklar; medyada üstün oldukları varsayılan birtakım uzmanlar siyaseti, ekonomiyi, savaşları, spor müsabakalarını ellerinde sopalarla tırnak içinde eksikli, cahil olduğu varsayılanlara yorumlar, açıklar.[14] Açıklayıcının sahip olduğu otoritesini, bilmeyenin varlığını sürdüren bu eşitsiz düzenden sağladığını söylemektedir Rancière.[15] Eşitsizliğin ve bilmeyenin sürdürülebilirliğini sağlamak açıklayıcının yakıtıdır. Yüce Açıklayıcı şunu fısıldar: ‘Sen bunu bilmiyorsun! Açıkladığımı iyi sakla! Açıkladığıma sahip ol! Açıklamalarım pusulan olsun!’

Rulo 4: Öğretecek bir şey yok 

Bankacı tipi, açıklama merkezli, hiyerarşik, sahip olma ilkesinin mitleriyle bezeli ezenlerin bu düzeninin dışında ve karşısında özgürleşmek nasıl mümkündür? Özgürleştirici bir eğitim, bir siyaset, bir eylem kendini nasıl var eder? Rancière’in canlandırıcı önerilerine ve bakış açısına değinelim: Özgürleştirici hoca “eşitsizlik cahili”dir.[16] Onun çıkış noktası “zekaların eşitliği” prensibidir.[17] Öğrenciye öğrencinin bilmediği üzerinden değil, öğrencinin bildikleri üzerinden yaklaşır.[18] İşte tam da burada bir açıklayıcı ve aktarıcı değil, bir canlandırıcıdır.[19] Öğrencinin yapabilme kapasitesini, eyleme kudretini artıran, harekete geçirendir.[20] Öğrenciyi pasif bir depo alanı, eylemsiz bir gösteri seyircisi olmaktan çıkarıp onu aktif olmaya, zekasını kullanmaya zorlar.[21] Tüm bunlarla Rancière şunu vurgular: Hocanın tek meselesi öğrenciyi özgürleştirmek, faaliyete geçirmek, kendi zekasını kullanmaya yönlendirmek, kendi zekasını kullanabilme gücünün farkına vardırmaktır. İşte bu yapıldığı takdirde hoca kendi “bilmediği” herhangi bir konuda öğrencinin öğrenmesini sağlayabilir.[22] Bu nasıl olabilir? Rancière şöyle yanıtlar: Hocanın bilgi aktararak değil, eşitlikçi bir ortam tesis ederek öğrencinin hocadan açıklama beklemeden kendi başına araştırma, keşfetme ve eyleme kudretini artırmasıyla.[23] Öğrenciyi özgürleştirme sürecinde zekaların eşitliği ortamında hocanın da öğrencileşmesi ve özgürleşmesiyle.[24] Sıradan bir insan hatta bir çocuk gibi soru sorma kabiliyetinin kaybedilmemesiyle, öğrenciye bunun hatırlatılmasıyla yani “öğretmek değil öğrenmek için” soru sorulmasıyla.[25] İşte bu önermelerle birlikte Rancière’in aktardığı şu kilit sözde billurlaşır cahil hoca: “Size öğretecek hiçbir şeyim olmadığını öğretmek zorundayım".[26] Yani şöyle çevirirsek: Size öğretebileceğim tek şey zekaların eşitliği ilkesinin kabul edildiği bir ortamda kendi zekanızı kullanabilme gücünüzün farkına varmanızdır. Özgürleşmenizdir. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Haydi bir şeyler söyleyin! Eyleme geçin! Görevim size paketlenmiş bilgiler aktarmak değil, aktif olmanızı sağlamaktır. 

Rulo 5: Neşeli diyalog

Özgürleştirici hocada Spinozacı bir tavır sezebiliriz belki de. O kendini ve öğrenciyi kederlendirerek eyleme kudretini azaltan, pasifleştiren, paketli bilgi alışverişiyle öğrenciyi daha az yetkin kılan bir ortamı değil, sevinç ile öğrencinin eyleme kudretini ve yetkinliğini arttıran bir ortamı tesis etmek arzusundadır. Eşitler arasında diyalog atmosferini oluşturarak ortak nefes alınabilecek keşif ufukları için çabalamaktadır. Eğitim kederlendiren değil, insanı sevinçle taşıran bir süreç olmalıdır. İşte özgürleştirici bir süreç. Bizi neşelendirmiyorsa okul neye yarar? Kederli bir eğitimden ancak kölelik çıkar.

Bu neşelendirme fikriyle Paulo Freire’nin “problem tanımlayıcı eğitim” modeline uzanabiliriz: Bu eğitim süreci öğrenci ve öğretmen arasındaki hiyerarşik bilgi aktarımının yerine diyaloğu geçiren özgürleştirici bir iletişim pratiğidir.[27] Bu süreç, Freire’nin deyimiyle “öğrenci-öğretmenler” ve “öğretmen-öğrenciler” yaratarak herkesin bir arada hem öğrendiği hem öğrettiği bir iletişim atmosferinde nefes aldırır.[28] Bu nefesle de öğrenciler edilgen ve kederli bir izleyici olmak yerine faaliyete geçerek öğretmenle diyalog içinde kurdukları ve eleştirelliğin eksik olmadığı eşitlikçi bir ortaklıkla yaşamı keşfe çıkar.[29] Bankacı eğitimin örseleyici düzeninden çıkmayı sağlayan bu keşif süreci, birlikte öğrenmenin ve birlikte “olma”nın neşesini açığa çıkarır.

Bankacı eğitimin “sahip olmak” zihniyeti karşısında problem tanımlayıcı eğitim öğrenciyi “olmak” ilkesiyle donatır. Erich Fromm’a son kez temas edelim. Fromm’a göre sürekli almak, depolamak, ele geçirmek, koparıp almak, yutmak, çitlemek ve tüketmek gibi “sahip olmak” zihniyetinin fiilleri karşısında “olmak” ilkesi; canlanma, eyleme, özgürleşme, aktiflik, eleştiri, özeleştiri, sorgulama, yetkinleşme, verme, sevme, dünyayla kucaklaşma, ortaklaşma ve akış halidir.[30] Sahip olmak zihniyeti kişiye bir şeyi ele geçirdiği zaman muradına erdiğini ve olduğunu zannettirir. Olmak ise tam olarak olunamayacağının da farkında olmaktır. 

Rulo 6: İletişim dersleri için küçük notlar

Ders derste öğrenilmez. Öğrenmek her yerdedir. Derslikler “duvarsız” olmalıdır.[31]

***

Şehir bir dersliktir.[32] Orman bir derslik. Toprak bir derslik. Sokak bir derslik. Doğa bir derslik.

***

Siyaset dersi mi yapmayı planlıyorsunuz? Şehre açılın. Geleneksel siyaset, partiler, parti programları, parti disiplini, seçimler, sistemler, kamuoyu araştırmaları… Tüm bunları incelemek için hipodroma gitmelisiniz. Siyaset kelimesinin etimolojik kökeninden yola çıkıp seyislerle tanıştırmalısınız öğrencileri. At bakımını ve eğitimini görsünler. Binicilik yapmalılar belki bir süreliğine. Hipodromda yarışı ve gösteriyi gözlemlemeliler. Aşinanın dışına taşın. Bu deneyimin ardından, geleneksel sistem dışında başka bir siyasetin, özgürleştirici bir siyasetin imkânını keşfettirin.

***

Sadece sahnedeki isimlerin dünyasından ibaret değildir siyasal iletişim. Kaldırımlardaki otlara eğilip bakmalarını önerin. Bir mermer ocağında mermerden fışkıran ağacı anlatın, protestoları, direnişi ve iletişimi anlatırken. Küçük olana bakmayı hatırlatın. Gündem belirleme konusunda parazitlerden bahsedin. Parazitlerin manipülasyonlarından. Propaganda ve parazitler üzerine bir şeyler yazmalarını ve çizmelerini isteyin. Siyasal kampanya mı anlatacaksınız? Aşinanın dışına taşın. Parti bayrakları üreten bir fabrikadaki işçiden ve onun dünyasından konu açın. Onlarla görüşmelerini önerin. 

***

İletişimden mi bahsedeceksiniz? Ormanlardan söz açın. Ağaçların iletişimini, mantarların dünyasını konuşun. Mesela kültür mantarı yetiştiriciliğini inceletin. Sonra kültür ve mantar kavramı üzerine konuşturun, yazdırın, çizdirin. Botanikten bahsedin. İletişim her yerdedir. 

***

İletişim teknolojileri mi anlatacaksınız? Jeolojiden bahsedin. Her cihaz minerallerden oluşur. Bok böceklerinin Samanyolu galaksisinin ışığıyla nasıl yönlerini bulduklarını anlatın mekân ve iletişimden bahsederken. Çömlek tornasında mükemmel olmayan çömlekler yapmalarını söyleyin. İletişim böyle hassastır. Küçücük dokunuşlarla nasıl da şekillenir çamur.

***

Hep konuşulanı konuşmayın. Aşinanın girdabına kapılmayın. “Acaba başka nasıl olabilir?” sorusunu sorun, sordurun. Görünmeyeni birlikte düşünüp tartışın. Unutulan insanlar ve unutulan bağlantılar hakkında konuşun. Sadece ekranda göründüğü için varolanı yorumlatmakla sınırlı kalmayın. 

***

Yazı mı yazdıracaksınız? İçerik çözümlemesi mi yaptıracaksınız? Hep aynı konuşmalarla lakırdayanların konuşmalarını yorumlamayın. Mürekkep yalamak yetmez. Mürekkep yapımından söz açın. Ateşten çıkan dumanın isi ile zamkın ve nice malzemelerin karışımından konuşun. Birlikte şaşırın. Merak edin. Bir yazının, bir sözcüğün, bir harfin nelerden mürekkep olduğunu anlamaktan önce hissedin.

Acaba başka nasıl olabilir?

İmza: Bonnie

Notlar/Kaynaklar

[1] Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, çev. Dilek Hattatoğlu ve Erol Özbek (Ayrıntı, 2017), 58-65, 69, 72, 83.

[2]  Erich Fromm, Sahip Olmak ya da Olmak, çev. Aydın Arıtan (Say, 2019), 51-52.

Freire Fromm’a bu noktada atıflarda bulunmuştur. Bkz. Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, 64-65, 43-44.

[3] Erich Fromm, Sahip Olmak ya da Olmak, 65-66.

[4] Bkz. Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, 60.

[5] Etymonline, s.v. “curriculum,” accessed August 28, 2024, https://www.etymonline.com/word/curriculum#etymonline_v_489

[6] Pink Floyd’un Another Brick in the Wall (1979) parçasının İkinci kısmının sonunda bağıran hocanın sözleri: "If you don't eat your meat, you can't have any pudding. How can you have any pudding if you don't eat your meat?”

[7] Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, 83.

[8] Freire, 78-82.

[9] William F. Pinar, “Currere” in Key Concepts in Curriculum Studies: Perspectives on the Fundamentals, eds. Judy Wearing et al. (Routledge, 2020), 50-52; William F. Pinar, What Is Curriculum Theory?, 2nd Ed. (Routledge, 2012), 43-49, 188, 190; William F. Pinar, “Currere,” in Encyclopedia of Curriculum Studies, ed. Craig Kridel, vol. 1 (Sage, 2010), 177-178. 

[10] Jacques Rancière, Cahil Hoca: Zihinsel Özgürleşme Üzerine Beş Ders, çev. Savaş Kılıç (Metis, 2014), 24.

[11] Rancière, Cahil Hoca, 12-16.

[12] Rancière, Cahil Hoca, 14.

[13] Bkz. Rancière, Cahil Hoca, 12-14.

[14] Jacques Rancière, “Un-what?,” in The Pedagogics of Unlearning, eds. Aidan Seery and Eamonn Dunne (Punctum, 2016), 33.

[15] Rancière, Cahil Hoca, 14.

[16] Jacques Rancière, “On Ignorant Schoolmasters,” in Jacques Rancière: Education, Truth, Emancipation, eds. Charles Bingham and Gert Biesta (Continuum, 2010), 5.

[17] Rancière, “On Ignorant Schoolmasters,” 5. Ayrıca bkz. Rancière, Cahil Hoca, 25, 101; Jacques Rancière, Özgürleşen Seyirci, çev. E. B. Şaman (Metis, 2010), 16.

[18] Rancière, “On Ignorant Schoolmasters,” 5.

[19] Rancière, Cahil Hoca, 16, 19.

[20] Rancière, Cahil Hoca, 16, 19.

[21] Rancière, Özgürleşen Seyirci, 10-12, 17.

[22] Rancière, Cahil Hoca, 22, 24.

[23] Rancière, Cahil Hoca, 19.

[24] Rancière, Cahil Hoca, 22.

[25] Rancière, Cahil Hoca, 36.

[26] Rancière, Cahil Hoca, 21.

[27] Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, 67, 72.

[28] Freire, 67-68.

[29] Freire, 62-63, 69.

[30] Bkz. Fromm, Sahip Olmak ya da Olmak, 47-49, 59, 109, 118-119.

[31] Marshall McLuhan, “Classroom without walls,” in Explorations in Communication, eds. Edmund S. Carpenter and Marshall McLuhan (Beacon Press, 1960), 1-3.

[32] Marshall McLuhan, Kathryn Hutchon, and Eric McLuhan. City as Classroom: Understanding Language and Media (The Book Society of Canada Limited, 1997).

* Dr., Öğretim Görevlisi, İstanbul Bilgi Üniversitesi