Seçim Ekranı

Seçim Ekranı

5 Nis 2024

Aylin Dağsalgüler

Son bir yılda üçüncü seçim için sandığa gittik ve bu kez Nisan ayına baharı hissederek başladık. Türkiye’nin seçim takvimi yoğun olunca haber bültenlerinin ve haber kanallarının içeriklerinin ana odağı da elbette seçim kampanyaları, adaylar, vaatler, anketler oluyor. Akşam saatlerinde televizyon karşısında olup dizi veya TV8 izlemeyenlerin alternatifi de haber kanallarındaki tartışma programları. Ülkenin gündelik siyaseti, krizleri, insan eliyle sebep olunmuş afetleri arasında gündemimiz hep yoğun. Bu yoğunluğun hem yayıncı hem izleyici açısından uzun süredir devam eden başka bir tarafı var: birbirini duymayan iki taraf. 

Kutuplaşma kavramını seçmen, vatandaş, izleyici için kullanmak hala (maalesef) çok kullanışlı. Öyle ki ekranın kendisi için de kullanıyorum. Türkiye medyasında değişen sahiplik yapısı bize iki kutuplu bir ortam sunuyor. Bu ortamın bir ucu iktidarın direkt veya dolaylı olarak sahip olduğu medya, diğeri muhalefetin ve kendini muhalif hisseden izleyicinin desteğini almış medya. İki ekran da iki izleyici de birbirini görmüyor, duymuyor. Bu iki kutbun ortasına herkese eşit mesafede duran devletin yani milletin medyası TRT’yi koymak isterdim ama olmuyor. TRT seçim dönemlerindeki raporlarda açıkça gördüğümüz üzere iktidarın kullanışlı bir aparatı olarak yayın yapıyor. 

Bugün kutuplaşma kavramı yardımıyla tanımladığımız medyanın sahiplik yapısını 1990 yılından bugüne kadar incelediğimizde karşımıza farklı dönemlerde farklı yapılar çıkar. Örneğin; 90’larda medya ve iktidar ilişkisi karşılıklı baskı kurulabilen, medyanın dördüncü kuvvet rolünü daha fazla hissettiğimiz bir dönemdir. Ancak 90’ların ortalarından itibaren medya sahiplerinin “işadamı” olduğu ve başka alanlarda servet yapmış iş insanlarının, siyasi güç de kazanmak için medyaya girdiği dönemdir. Bu yıllarda medya ve iktidar arasında zorunlu bir uyum dönemi başlar. Bu zorunlu uyum döneminde en dikkat çekici iş ortaklığı medya ve bankacılık sektörü arasında olmuştur. 2001’deki ekonomik kriz bankacılık sektörünü silip süpürünce medya da bundan nasibini alır elbette. Ak Parti iktidarıyla birlikte TMSF’nin elinde bulunan medyanın yeni sahipleriyle farklı bir dönem başlar. Bu dönemde ideolojik işbirlikleriyle birlikte birbirini dışlayan iki kavramın bir araya geldiği bir sahiplik modeli görürüz: ideolojik sahiplik. İktidara hesap sormaya çalışan muhalif medyanın varlığını sürdürdüğü dönemler önce 2013 yılında Gezi Direnişi, sonra 2016 yılında FETÖ’nün darbe girişimi ardından son bulur. Bu dönem ideolojik sahipliğin de son bulduğu dönemdir. Gülen medyası artık yoktur. Demirören’in tam saha oyuna dahil olmasıyla birlikte iktidar ana akım medyanın tek sahibi olmuştur. 90’ların medya-bankacılık ilişkisi bu dönemde medya-enerji sektörü-inşaat üçlüsüne dönmüştür. 

Televizyon ekranında hal böyle olunca dijital ekranlarda duymaya başladığımız alternatif sesler ilaç gibi geldi. Sonra televizyon ekranında da muhalif sesler tekrar yükselmeye başladı. Ancak ülkenin kutuplaşmada geldiği son noktada muhalif medya karpuz gibi yarılan toplumun bir yarısına seslenince bu işte bir terslik yok mu diye sormaya başladık. Birbirini duymayan, görmeyen televizyon kanalları ve izleyicileri. Bir grup sadece iktidarı överken diğeri sadece iktidara sövüyordu. Bu iki uçtaki kanalları temsili olarak A Haber ve Halk Tv olarak konumlandırırsak ikisinin de benzer oranda sabit izleyici kitlesi olması (%8) şaşırtıcı olmaz. Elbette iktidarın tüm gücüyle diğer yarıya durmadan baskı yaptığını ve bu ikiye yarılmanın eşit bir şekilde olmadığını unutmayalım. 

Seçim akşamı bu iki kutuplu ekranın alternatifleri neyse ki vardı. Daha merkezde duran bir yayın izlemek isteyenler Sözcü Televizyonu ile Now TV’yi izlediler. İzleyici ölçümlerinde haber kanallarını yarı zamanlı ölçüldükleri için reyting açısından diğer kanallarla karşılaştıramıyoruz. Yine de haber kanalları içinde Sözcü Televizyonu’nun ABC1 20 yaş üzeri kitleden en yüksek reytingi aldığını ve ikinci olan rakibine 1.5 puan fark attığını görüyoruz. Dakikalık ölçümün bize gösterdiğine göre Now TV ise ABC1 20 yaş üzeri reytingde en çok izlenen ilk 10 programın 8’ini almış. 

Televizyon ekranındaki sunucular bol konuklu, bol grafikli yayınlarla sosyal medyanın da gündemini yakalamaya çalışırken uzun saatlerin ardından yorgun düşebiliyor. Özellikle Sözcü’de son dönemlerde konuk olmaya başlayan karşı mahalle yorumcuları, araştırmacıları da dikkat çekiyor. Henüz birinci yılını dolduran kanalın en başından beri kendini konumlandırdığı yer ikinci bir Halk TV olmamaktı. Bu açıdan doğru yolda olduklarını izleyicilerine çoktan ispatladılar. Halk TV ise geçmişteki konumlandırmasına inat başarılı ve benim de çok dikkatle takip ettiğim gazetecileri Şule Aydın, Timur Soykan, Murat Ağırel, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ile yaptıkları yayınlarda fark yaratıyorlar. Seçim akşamı da muhalif izleyicinin bu üç kanal arasında gidip geldiğini anlıyoruz. Tabii bir de muhalif izleyicinin belki de uzun yıllardır ilk defa artık karşı mahalle olmuş CNN Türk’e ve hatta A Haber’e arada baktığını sosyal medya yorumlarında gördük. 22 yıllık iktidarın ilk defa ikinci parti konumuna düşmelerini acaba bu zamana kadar iktidarın kullanışlı bir aparatı olmuş, hatta zaman zaman kendisini iktidarın kendisi sayan medyanın nasıl verdiğini elbette merak ettik. Gerçi CNN Türk’te dikkatimizi çeken yorumlar değil, Ahmet Hakan’ın saç modeli oldu.

Bu seçimin fark yaratan sesleri YouTube’dan yükseldi. Fatih Altaylı’nın kanalı açık ara en çok izleyicinin canlı yayını takip ettiği kanaldı. Cüneyt Özdemir, Ruşen Çakır ve Medyascope ekibi, Mirgün Cabas, Nevşin Mengü seçim yayınına sıkı hazırlanan, konuklarıyla saatlerce yayında kalan diğer gazetecilerdi. Milyonlarca kullanıcı dijital ekranlardan bu yayınları takip etti. Televizyon hala izleyici açısından galip olsa da 31 Mart seçimlerinde gördük ki kendi platformlarını kuran gazetecilerin izlenme oranı giderek artacak. 

Sonuç olarak seçimi herkes kendi ideolojisini yansıttığını düşündüğü ekrandan takip ederken farklı mahallelerde oluşan, gettolaşan medyanın içinde farklı ses duymamaya başlıyor. Bu durum izleyicinin kendi sesinden başka bir sese tahammülü olmamasına doğru gidiyorsa haberden eğlenceye kültürel dönüşümü düşünürken toplumun değişen yapısını da daha iyi anlamak için çalışmamızı gerektiriyor.