Yalıtışım

Yalıtışım

30 Kas 2024

Can Zeren*

Saat sabah altı buçuk civarları. Kışın kapısı aralık. Hava hep karanlık, sekizlere kadar. Tan yerinde şehir ışıkları gölge ediyor göğün ışıklarına. Kazulet gökdelenler sıvamış güneşin yüzünü. Bu şehirlerde bırakın birinci fecirdeki kurt kuyruğu ağartısının uzunlamasına beyazlığını görmeyi, ikinci fecirdeki enlemesine beyazlığı ve ardından gelen kızıllığı bile göremeyebilirsiniz.

Sabâ makamından sabah ezanını huzurla dinlemek de eski İstanbul’da kaldı. Bazı yerlerde hâlen duyulabilir elbet o hafifçe dokunup çağıran seda. Fakat şu azman şehrin çarpık mahallelerinde ne mümkün. Yaprakların hışırtısıyla kuşların ötüşüne eşlik ederken huşu içinde olmaya davet eden o çağrıya bugünlerde şehirlerimizin homurtusu ve gurultusu karışıyor.

Yahya Kemal ile Ahmet Hamdi iç çekiyor şimdi yan yana. Aşiyan sisli. Tevfik Fikret dalmış bakıyor yutkunan boğaza. Sessiz sessiz ibadet edebilir mi hâlen doğa o yüce ıssızlıkta, Fikret’in dediği gibi, “Sabah Ezanında” şiirinde.[1]

***

Mahallede yer alan dört farklı caminin minarelerindeki hoparlörlerden kimi zaman yaklaşık dört beş saniyelik, kimi zaman biraz daha uzun aralıklarla ezanlar başladığında ne yazık ki hiçbir sözü ve sesi ayırt edemediğiniz bir karmaşa çıkıyor ortaya. Bir de bazı hoparlörler arızalı olduğunda ya da ayarı tam yapılmadığında seslerde çatlamalar oluşuyor. Apartmanlar arasında kalan bu yankıya tam o anda sokaktan egzoz patlatarak büyük bir gümbürtüyle geçen bir modifiyeli araç katılıveriyor. Tas kafa saç tıraşı, dövmeleri ve façalarıyla bir genç sabahın köründe arabasının ses sistemi ile evlerin camlarını titretiyor. Mahalleyi koruyan can dostlarımız peşinden koşturuyorlar ama nafile… Bir yandan banliyö treni artan vızıltısıyla uzayıp giderken, ezana en son başlayan müezzin “namaz uykudan hayırlıdır” (es-Salâtü hayrün mine’n-nevm) kısmını okuyor. Bu sırada apartmanın asansörü mesaiye başladığını sinsi bir uğultuyla ilan ediyor ve en nihayetinde alt kat mı üst kat mı kestiremediğiniz komşulardan birinin telefonunun alarmı o sinir bozucu “Asteroid” melodisiyle tekrar tekrar çalarken tam o anda birbiri ardına çekilen sifonların senfonisi başlıyor.

***

Kalıcı yaz saati ya da “ileri saat” uygulaması 2 Ekim 2018 tarihinden beri yürürlükte. [2] Sabahın köründe uyanan çocuklar sokakta sırt çantalarıyla karanlığı adımlıyor. Servis parasını ödeyebilenlerin çocukları apartmanın önünde servis beklerken hızla geçen bir Grand Cherokee asfalt çukurda birikmiş suları üzerlerine sıçratıyor. Karanlık trafikte dur kalklarla midesi tuta tuta okula varan çocuklar sınıfa girdiğinde hava halen karanlık. Müdür muavininin ayak sesleri koridorda yankılanıyor. Sabah sabah analitik geometri. Sabah sabah divan edebiyatı. Hava halen karanlık. Bir öğretmen tahtada kesişim kümesi anlatıyor. Diğeri gazel okuyor. Hava halen karanlık. Bir çocuk, kitabını karalıyor. Hâlâ kitap mı varmış? “Değerlerimizle Varız” yazıyor sayfada. Kimin değeri? Kimin varlığı? Bir çocuk, silgisini parçalıyor. Biri gizli gizli telefon ekranında kayboluyor. Bir diğeri kafasını sıraya koymuş, uyuyor. Sabah sabah Hayat Bilgisi. Kimin Hayatı? Kimin Bilgisi? Sabah sabah Maarif Modeli. Hava halen karanlık. Uyuyan çocuklardan birinin babası kalıcı yaz saati uygulamasının namaz ve mesai saatine yetişme sürecinde karmaşa yaratması nedeniyle müftülüklere başvuru yapanlardan biriydi. Vatandaşlardan gelen yoğun talepler doğrultusunda sabah ezanının imsak vakti okunmasına karar verilmişti. [3] Londra Borsası’ndan +3 saat ilerideyiz. Hava halen karanlık. Riyad, Doha ve Moskova Borsası’yla aynı dilimde, Abu Dabi ve Dubai’den bir saat gerideyiz. Hava halen karanlık.

***

Mahalledeki dört okulda sırasıyla ziller çalıyor. Birinden Mozart’ın Türk Marşı (Rondo Alla Turca), birinden Ayten Alpman’ın seslendirdiği Memleketim, birinden Melih Kibar’ın Hababam Sınıfı, bir diğerinden de tuşlu telefonların zil sesi gibi bir melodi yükseliyor. Kiminin haberi vardı bu melodilerin kime ait olduğundan kiminin yoktu. Eskiden Beethoven’in Für Elise’si çalardı, şimdilerde o kalmadı. O zaman çocuk aklımızla haberimiz bile yoktu ne Ludwig’den ne de Elise’den.

Bir çocuk doğayı, insanı ve yaşamı sevmeli. Her şeyden önce çocuğa bu sevgi verilmeli. Memleketim parçasının orijinali olan Yahudi Halk Şarkısı Rabbi Elimelekh’i [4] duyduğunda da sevebilmeli çocuk o dilin melodisini mırıldanan insanı, o halkı, o halkın şarkısını. Ama bilirsiniz buradan bile maraz doğar. Ne desen birine dokunur. Aman yalıt hemen kendini. Biri kalkıp “çocuklarımıza onların şarkısını dinletiyorlar” deyiverir. “Ecnebilerin parçalarıyla teneffüse çıkıyor çocuklarımız” deyiverirler.

Daha geçenlerde “Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin” diye pankart açılmıştı büyük bir ilimizin Cumhuriyet Meydanı’nda. Evet, ne yazık ki boyoz yerken Yahudilere sövenler, Muhammara yerken Araplara sövenler, Türk kahvesi içerken Türkler’e sövenler ve en önemlisi zeytin yağına ekmek banarken birbirine sövenler aynı havzanın çocukları. Ziller çalıyor, memleketim, alla Turca, hababam. Birbirine karışıyor tüm ziller. Ziller kimin için çalıyor?

***

Pazartesi ve Cuma günleri yine bu dört okulda müdür beyler ve müdire hanımlar önce mikrofonlarının ses kontrollerini yapıyorlar. Mahallede bir de Alay Komutanlığı var. Sabah içtimalarının “sağ ol, sağ ol”ları ve uygun adım “sol sağ sol”ları toplu konutların duvarları arasında yankılanıyor. Hemen sonra “Rahat! Hazır ol!” sesleri geliyor hem alaydan hem okullardan. Öğrenci sesleri, er sesleri birbirine karışıyor. Ardından her bir okulda yine yaklaşık dört, beş saniyelik aralıklarla İstiklâl Marşı başlıyor. Aynı anda bir okuldan “-larda yüzen al sancak”, ikincisinden “ocak o be-”, üçüncüsünden “-nim milletimin”, dördüncüsünden “-ra helal hakkıdır” sesleri yükseliyor. Mısralar birbirine giriyor. Pazartesi ve Cumaları o saniyelerde Edirnekapı’dan Mehmet Âkif’in derin iç çekişi dolduruyor duyabilenlerin kulaklarını.

***

Ne duyarsak duyalım yalnız bir tek mısrasını, bir tek hecesini tüm ruhuyla anlamaya çalışsak o bile yeter. Bir böceğin sesini ayırt edebilsek o bile yeter. Dikkatimiz eriyor. Ne duyduğumuzu ne gördüğümüzü bilmiyoruz. Hiçbir şey duyamıyoruz, duyduğumuzu anlayamıyor, hissedemiyoruz. İletişim soluyor. Yalıtışım kılcallarımıza kadar nüfuz ediyor. İnsanları aydınlıktan yalıtan, insanları birbirlerinin ışığından yalıtan bir yalıtışım düzeni üzerimize çöküyor.

***

Ülkemizde iletişim kadar yalıtım da problemli. İletişim ne denli yalıtkanlaştıysa, yalıtımlarda o denli iletkenleşti. Birbirini bu kadar dinlemeyen, birbirini bu kadar görmek istemeyen ve kendi kanaat mahallelerine bu kadar kapanan insanlar, apartman kovuklarında birbirlerinin terlik tıkırtılarını, sandalye gıcırtılarını, işeme ve dışkılama seslerini, inlemelerinin, kahkahalarının ve kavgalarının boğuk gürültülerini, çamaşır makinelerinin titreşimini ve televizyonda karşı mahallenin haber kanalında konuşan kafaların anlaşılmaz sözlerini duymak zorunda kalıyorlar. Aynı anda asansöre bindiklerinde, hiçbir şey olmamış gibi, iki komşudan biri katların sayılarının geçişini izliyor led ekranda. Diğeri TikTok’ta komik videolarla tespih çekiyor. İyi günler. İyi günler.

***

Böyle bir ortamda İrfan ve Ümran eskisi gibi duyamadıklarını düşündükleri ezanın hoş sedasını duyabilmek için mobil cihazlarının yeni özelliğiyle çevrelerine 10 metre çapında görünmez ve ses geçirmez bir baloncuk örebiliyor. Yapay zekâ (YZ) yazışma robotu sayesinde baloncuklarının içinde 19. yüzyıl İstanbul’unda okunduğu şekliyle ezanı duyabiliyorlar sabahları. Elbette böyle bir şey henüz yok. Fakat yakında olabilir. İrfan ve Ümran şimdilerde akıllarına takılan dini meseleler konusunda iAdam, MyQuran, Muslim AI ve Hadith GPT’ye soruyor.[5] Siri varsa neden Hoca GPT olmasın diye düşünüyorlar. Başkanlığın son önerisinden [6] çok önce keşfetmişlerdi, YZ ile dini sohbetler yapmayı.

***

Teknoloji bizi köpükte baloncuk mu yapacak yoksa birbirimizi dinlemek ve anlamak için daha çok diyalog kurmaya mı sevk edecek?

***

Geçtiğimiz günlerde İsviçre’nin Luzern şehrinin St. Peter Şapeli’nde Hristiyan dostlarımızın Yapay Zekâ (YZ) İsa ile günah çıkarttığı iddia edildi [7]. Programın ismi Deus in Machina yani “Makinedeki Tanrı”. Tiyatroda vinçle indirilen Deus Ex Machina [apò mēkhanês theós] değil, silikona ve çiplere içkin Deus in Machina. USA Today ve Katolik Haber Ajansı’nın teyit çalışmasının sonucu ise bu bilginin tam anlamıyla doğru olmadığı ifade edildi. YZ İsa’nın günah çıkartmadığı, günah çıkarma bölümüne bir sanat enstalasyonu ve bir deney olarak yerleştirildiği belirtiliyor.[7] Her şey bir yana sistem kontrolden çıkıp “kendinize göklerde değil, sistemde hazineler biriktirin” diyerek tanrılaşır mı “Makinedeki Tanrı”? Yoksa? Yoksa? Çıktı mı? Oldu mu? Çıkıyor mu? Çıkacak mı? Boş verin tüm bunları. Kabinde yalnızca sessizlik olsun. Biraz sessizlik. Kapatın tüm ekranları. Sadece kapatın ekranları.

***

Marx’ın deyimiyle “kalpsiz dünyanın kalbi” [das Gemüt einer herzlosen Welt] [8] yani din artık yapay zekanın damarlarına da mı kan pompalayacak? Acaba sosyalistlerden bir Marx GPT, YZ Lenin ve Kapitalbot hamlesi gelecek mi? Bir Ata-YZ gelebilir. Yahut partilerin Yapay Zekâ Sohbet Robotları: AK-GPT, CHP-GPT, Reis YZ, İmaro-YZ, Ocak-Bot. Başkanım-GPT: “Başkanınla her an sohbet et, taleplerin başkanın zihnine gönderilsin.” Bütün basın bültenleri Parti yapay zekâları tarafından hazırlanıyor misal. Her şey daha mı güzel olacak o vakit? Bizi birbirimize mi kavuşturacak? Herkes kendi yapay zekasının dağarcığında dolaşırsa birbirimizin dağarcıklarıyla karşılaştığımızda nasıl nefes alacağız? Nasıl anlaşacağız? Doğal yalıtışım? Yapay yalıtışım? Herkes yapay zekâyı anlamaya çalışıyor. Peki öyleyse doğal zekâ nedir ki? Doğal nedir, yapay nedir, zekâ nedir? İletişim nedir? Yalıtışım nedir?

***

Yalıtım. İzolasyon. Sadece apartman dairesinde değil. Büyük “K” ile doğanın karşısına konumlanan insan kültürü genel itibarıyla bir yalıtım sürecidir. Jacques Derrida’ya atıfla insanı insan yapan giyinmesiydi. [9] Tıpkı dil gibi. Dil ve kıyafet tekstiliyle sarmaladık, ördük kırılgan dünyamızı. İletişim kurarak yalıttık kendimizi. Yalıtarak iletişim kurduk. İletişim eş zamanlı olarak yalıtım meselesidir. Giyinmek bir yalıtımdı. Kulübe bir yalıtımdı. Zeminlerle toprağı örttük, duvarlar inşa ettik, mekânı böldük. Sonraları hayvan derisinden yapılma parşömenlere yazdığımız uygarlığı giyindik. Fikirleri giyindik ve sonra sahtelikleri giyindik. Çok sonraları ceylan derisi mi manda derisi mi dana derisi mi tartışmaları yapılan ama nihayetinde hayvan derisiyle giydirildiği söylenegelen koltuklardan [10] fırlayan Amerikan güreşçileri dişleri sökülmüş bir parlamentoyu ringe dönüştürdü. Bu atmosferde kanaat kıyafetlerimizi giyip bir okul deneyindeki demir tozları gibi mıknatısın üzerine serpilip kutuplaşmadık sadece. Biz yalıtıldık. Kendimizi yalıttık. Politik yalıtım. Kültürel yalıtım. Toplumsal yalıtım. Ama pandemideki gibi bir yere kapanarak yahut maskelerle değil. Hareket halinde zarlarla kaplıyız. İnce, şeffaf, kırılgan, fakat zaman zaman kalınlaşıp opaklaşan, birbirine çarpıp patlayan ve ardından hemen tekrar örülen zarlarla kaplıyız. Sadece kutuplara çekilmedik. Hareket halindeki yalıtıklarız. Binaların yalıtımı konusunda uzman değildik belki ama zihin yalıtımında ustaydık. Kanaat yalıtımı uzmanı olup çıktık.

***

Her mahalle, her zümre, her grup, her kişi iletken yalıtımlarıyla birbirlerine değerek uzaklaşırken, yalıtkan iletimleriyle kırılgan zarla kaplı hücrelerinde mavi ışık kaynaklarıyla sentezleniyorlar bugünlerde. Yorganlar altında kulaklar tıkalı, baş parmaklar daktiloda.

***

Makineli tüfek üreten Remington daktiloyu da üretti. Tüfek icat olup mertlik bozuldu da sanki daktilo onu yeniden mi yazdı? Savaş teknolojisi üretiminden, yazı teknolojisi üretimine. İkisi de hem iletme hem yalıtma teknolojisi. Sınır çizme ve sınır aşma teknolojisi. Hiper-yalıtkanlıklar ve Hiper-iletkenlikler. Daktilolu tüfekler. Tüfekli daktilolar. Kaygan ekranlarda bombalar. Bombalı kaygan ekranlar. Ekranlar kimin kanını emiyor? Kimin kanı akıyor ekranlarda, kimin ekranları akıyor damarlarda?

***

İletişim Çalışmaları’nın bir diğer adı İletişim ve Yalıtışım Çalışmaları olmalı. Yalıtışım Çalışmaları için ilk sorumuzu soralım: Yalıtım nedir? Biz birlikte neyi yalıtıyoruz? Nasıl yalıtışım kuruyoruz?


Kaynakça

[1] Fikret, T. (1897). Sabah Ezanında. https://www.siirparki.com/tevfik16.html

[2] Resmi Gazete. (2018, Ekim 2). https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/10/20181002-7.pdf

[3] Müftülük yoğun talep var diyerek duyurdu: Bursa’da artık sabah ezanı imsak vakti okunacak. (2022, Kasım 3). https://t24.com.tr/haber/muftuluk-yogun-talep-var-diyerek-duyurdu-bursa-da-artik-sabah-ezani-imsak-vakti-okunacak,1069874

Namaz saatine düzenleme. (2024, Kasım 6). https://www.sabah.com.tr/yasam/istanbulda-namaz-saatine-duzenleme-7147725?paging=2

[4] The Rabbi Elimelekh – Klezmer. https://www.youtube.com/watch?v=EjJeSgKUooM

[5] iAdam. https://www.iadam.ai/

MyQuran. https://www.myquran.online/

Muslim AI: Dua Islam Assistant. https://play.google.com/store/apps/details?id=io.namaz.muslimai&hl=en_US&pli=1

[6] A. Erbaş: Sahih Dini Bilgiler İçeren Yapay Zeka Chatbotlar Geliştirilmeli. (2024, Kasım 28). https://www.diken.com.tr/ali-erbas-sahih-dini-bilgiler-iceren-yapay-zeka-chatbotlar-gelistirilmeli/

[7] Son of a bot: AI Jesus hologram takes confessionals in Swiss church. (2024, November 23). https://www.euronews.com/culture/2024/11/23/son-of-a-bot-ai-jesus-hologram-takes-confessionals-in-swiss-church

Deus in machina: Swiss church installs AI-powered Jesus. (2024, November 21). https://www.theguardian.com/technology/2024/11/21/deus-in-machina-swiss-church-installs-ai-powered-jesus

Fact-check: AI Jesus isn't actually hearing confessions. (2024, November 21). https://www.catholicnewsagency.com/news/260615/fact-check-ai-jesus-isn-t-actually-hearing-confessions

Fact-check: AI Jesus confession. (2024, November 27). https://www.usatoday.com/story/news/factcheck/2024/11/27/ai-jesus-confession-fact-check/76598775007/

Deus in machina. (n.d.). https://sites.hslu.ch/immersive-realities/deus-in-machina/

[8] Marx, K. (1843). Zur Kritik der Hegelschen Rechtsphilosophie.

Marx, K. (1843). Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi (K. Somer, Trans.). Sol Yayınlar.

[9] Derrida, J. (2008). The Animal That Therefore I Am (D. Wills, Trans.). Fordham University Press.

Derrida, J. (2006). L'Animal que donc je suis. Éditions Galilée.

[10] Kendi söküğümüzü kendimiz dikeriz. (2019, Ağustos 29). https://www.milliyet.com.tr/gundem/kendi-sokugumuzu-kendimiz-dikeriz-6034002

Sistem de değişiyor: Meclisin ceylan derisi koltukları da. (2017, Nisan 20). https://businessht.bloomberght.com/guncel/haber/1468083-sistem-de-degisiyor-meclisin-ceylan-derisi-koltuklari-da


*Dr., Öğretim Görevlisi, İstanbul Bilgi Üniversitesi